20 Mayıs 2016 Cuma


“Yangıcak”…
Köyün birinde bir eşek, çocukların en sevdiği hayvanmış, “Uzunkulak” koymuşlar adını… Her gün yanına gelir, taze ot, su getirir onunla oynarlarmış.
Uzunkulak’ da memnunmuş halinden, sırtına binmelerine bile itiraz etmezmiş hiç…
Bir gün kaybolmuş Uzunkulak. 
Çocuklar, çok üzülmüşler eşeğin kayboluşuna… Aramışlar, taramışlar ama nafile… Çocukların üzüntüsü köy ahalisini de etkilemiş, onlarda katılmışlar aramaya.
Ama yok, yok, yok… Bulamamışlar Uzunkulak’ı…
Köyün kahvesinde hem dinlenip, hem de durum değerlendirmesi yaptıkları sırada bakmışlar ki, köyün yaşlılarından, bunamış diye düşünüp gülüp eğlendikleri birisi bağladığı bir iple getiriyor Uzunkulak’ı…
Hemen etrafını çevirip sormuşlar, “Bunca adamın bulamadığı eşeği, sen nasıl buldun?” diye…
“Kolay oldu” demiş ihtiyar. “Eşeğin yerine koydum kendimi ve eşek olsam nereye giderdim diye düşündüm…”
“Empati”, İngilizce “içinde duyma, hissetme” anlamında “empathy” sözcüğünden geçmiş dilimize. Sözcük Latince “iç, içine, içinde” anlamındaki “em” önekiyle, Eski Yunanca “ıstırap, acı duymak, algılama” anlamındaki “patheia” sözcüğünden türetilmiş.
TDK Sözlüğünde ise “Kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak, söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini denemeksizin anlayabilme becerisi, Duygudaşlık, Eşduyum” olarak açıklanıyor.
Yani empati, bir insanın kendisini başkalarının yerine koyarak onların duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması kısacası…
Bebekler üzerinde yapılan araştırmalara göre empati, doğuştan oldukça yüksek seviyelerde gelen bir yetenek…
Ama değişen koşullara göre yok olması oldukça hızlı.  Kazanmak ise oldukça zor…
Çünkü insanın önce kendi davranış ve düşüncelerini anlaması, geçmişinden ders alması gerekiyor. 
Alman fenomenolog Edith Stein’a göre, “Empati kurma kolaylaştırılabilir, engellenebilir veya kısıtlanabilir ama olması için zorlanamaz…”
Telepatik bir yanı da var empatinin. Çünkü yapılan araştırmalarda birbirlerine manevi bakımdan çok bağlı kişilerin, aynı bedensel acıları hissettikleri görülmüş…
Misal, bir deneyde yavrularından kilometrelerce uzağa götürülen bir anne tavşanın, yavruları öldürüldüğünde acı acı bağırması bunun delili olmuş…
Bu gözlem ve deneyler göstermiş ki insan ya da hayvan fark etmeksizin, anne ve çocuklar arasındaki empati çok yüksek…
Yine görülmüş ki empati kurma yeteneği, erkeklere oranla kadınlarda daha fazla…
Ayrıca yaş ilerledikçe empati kurma yeteneğini de artıyor.
Hoffman’a göre, “İnsanlar kendilerine benzer insanlarla empati kurmada daha istekli ve daha başarılılar. Daha fazla birlikte olan, kültür ve yaşamları benzer kişilerin empati kurabilme isteği ve olasılığı daha fazla…”
Deneyimlenmiş bir başka gerçek ise Psikopatlık, Narsistlik, Şizofreni gibi kişisel bozuklukların hepsi empati eksikliğinden kaynaklanan rahatsızlıklar…
“Antipatik” yani… Empatinin tam zıttı yani…
Empatinin iki farklı kavramla karıştırılmaması gerekiyor. Bunlar…
“Duygu Bulaşması” ve “Sempati”…
“Duygu Bulaşması, bilinç dışı ve otomatik olarak, başka bir kişinin duygusal durumunu taklit etmeye başlamak” demek…
“Sempati” ise “bir insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelere taraf olmak” anlamındadır.  Karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamak, kendimizi onun yerine koymak şart değildir. Sempati, o karşıdaki insanın duygu ve düşüncelerine yakınlıktır. Hak vermek, taraf olmak, yandaş olmaktır…
Bir serçe varmış… Başı kırçıllı, göğsü kınalı bir serçe…
Gök gürlediği zaman tir tir titrer, korkudan kalbi yerinden çıkacak gibi olurmuş…
Ama korksa da gök gürlediğinde yere yatar,
“Gök yıkılmasın” diye ayaklarını havaya kaldırarak gökyüzünü tutmaya çalışırmış…
Bir yandan da kendi kendine söylenir, “Korkumdan kırk kantar yağım eridi” dermiş…
Bir gün birisi demiş ki…
“Sen kendin beş dirhem gelmezsin, nasıl oluyor da kırk kantar yağın eriyor?”
Bunun üstüne serçe, “Sen ne anlarsın” deyip devam etmiş…
“Herkesin dirhemi de kantarı da kendine göredir”…
Herkesi kendi koşullarında değerlendirmeyi öğrendiğimiz gün, başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarını anlamak mümkündür çünkü…
“Yangıcak “olmaksa, dost olmak ve her şeyden önemlisi de insan olmaktır kısacası…