11 Mayıs 2016 Çarşamba


“Keçileri kaçırmak”…
Ülkemiz mağaralar açısından oldukça zengin bir ülke.
“Mağara” kısaca, “kaya içine veya yamaca doğru uzanan geniş kovuk” demek. 
Yani biraz korkutucu, girmek veya gezmek cesaret istiyor. Ama meraklısı da yok değil. Hatta turizmi bile yapılıyor artık…
Türkiye’nin turizme açılan ilk mağarası ise Burdur “İnsuyu” mağarası.
Aynı zamanda da ülkemizin en uzun mağarası… 8350 metrelik bölümünün haritalama çalışması yapılmış durumda…
İnsuyu mağarası, Burdur-Antalya Karayolu üzerinde ve Burdur il merkezine 11 km. uzaklıkta... İçinde akarsular ve ülkemizin en büyük yer altı gölüyle beraber birbiri ile bağlantılı irili ufaklı dokuzda göl bulunuyor.
Mağaranın girişinde ise bir tabela,  tabelada ise bir efsane…
“…Sagalassos kentinin yüce kralı Severianus, biricik kızı Asume’yi soylu bir ailenin oğluyla evlendirir. Ama eşler geçinemezler. Yüce kral bu duruma çok üzülür.
Ama bir o kadar da sinirlenir. Söz konusu olan kızı bile olsa cezalandırmak ister. Adamlarına emir verir ve kızı ile damadını, İnsuyu Mağarası’nın en uzak köşesinde ölüme terk ederler. Günler birbirini kovalar. Ama çift İnsuyu Mağarası içindeki şifalı suları içerek hayatta kalmayı başarır. Bu arada birbiri ile geçinemeyen karı koca arasında bir aşk doğar. Onların kalplerinde büyüyen bu aşk bir ışık olur ve mağaranın çıkış kapısını aydınlatır, onlara çıkış yolunu gösterir.
Artık mağaranın mı yoksa prensesin büyüsü müdür bilinmez ama o günden sonra mağarayı ziyaret eden sevgililer ayrılmaz, eşler bir yastıkta kocarlar…”
İnsuyu Mağarasının efsanesi böyle…
Şimdi gelelim “keçileri kaçırmak” deyiminin ortaya çıkış öyküsüne…
Bu öyküde İnsuyu Mağarası ile ilintili… Şöyle ki…
Rivayete göre Burdurlu bir çoban, hayvanları otlatmak için hep gittiği yerden sıkılmış olmalı ki o gün değişik bir güzergah dener ve hayvanlarını İnsuyu bölgesine götürür.
Ama o bölgede bir mağara olduğunu bilen daha hiç kimse yoktur.
Hayvanlarını yeşil çayırlara salar…
Kendide bir ağacın gölgesine oturur, sırtını ağacın gövdesine yaslar, dalar gider…
Önce gözleri kapanır, sonra kafası yana düşer ve uykuya dalar…
Ama öğle sıcağı bastırır, keçilerde susamaya başlar…
Bir süre sonra çoban, ne kadar uyuduğunu bilemez halde fırlar yerinden. Çünkü otlatmaya bıraktığı keçiler meydanda yoktur.
Sağa sola bakınır önce, sonra telaşla koşuşturmaya ve aramaya başlar ama bulamaz keçileri… Sanki yer yarılmış ve keçiler içine girmiştir.
Çoban çaresiz, köye doğru koşmaya başlar…
Bir yandan da delirmiş gibi bağırmaktadır…
“Keçileri kaçırdım!.. Şimdi ben ne yapacağım? Keçileri kaçırdım!...”
Hayvanların sahibi olan köy ahalisi de telaşlanır, çobanla beraber sürünün kaybolduğu yere gidip keçileri aramaya başlarlar…
Bir süre sonra öğle sıcağını serin bir yerde atlatan, sularını içip serinleyen keçiler,
Bir delikten geçerek otlamaya geri dönerler…
Köylüler keçilerin geçtiği o deliği merak edip araştırdıklarında da ünlü İnsuyu Mağarasını bulurlar…
Ama o günden sonra da sinir krizi geçiren, bağırıp çağıran, tuhaf hareketler yapan birini gördüklerinde de keçiler kaybolduğu sırada çobanın korku ve panikle yaptığı deli divane hareketlere benzeterek sormadan duramazlar…
“Ne o sende mi keçileri kaçırdın?”…