“Keçileri
kaçırmak”…
Ülkemiz
mağaralar açısından oldukça zengin bir ülke.
“Mağara”
kısaca, “kaya içine veya yamaca doğru uzanan geniş kovuk” demek.
Yani
biraz korkutucu, girmek veya gezmek cesaret istiyor. Ama meraklısı da yok
değil. Hatta turizmi bile yapılıyor artık…
Türkiye’nin
turizme açılan ilk mağarası ise Burdur “İnsuyu” mağarası.
Aynı
zamanda da ülkemizin en uzun mağarası… 8350 metrelik bölümünün haritalama
çalışması yapılmış durumda…
İnsuyu
mağarası, Burdur-Antalya Karayolu üzerinde ve Burdur il merkezine 11 km.
uzaklıkta... İçinde akarsular ve ülkemizin en büyük yer altı gölüyle beraber
birbiri ile bağlantılı irili ufaklı dokuzda göl bulunuyor.
Mağaranın
girişinde ise bir tabela, tabelada ise
bir efsane…
“…Sagalassos
kentinin yüce kralı Severianus, biricik kızı Asume’yi soylu bir ailenin oğluyla
evlendirir. Ama eşler geçinemezler. Yüce kral bu duruma çok üzülür.
Ama
bir o kadar da sinirlenir. Söz konusu olan kızı bile olsa cezalandırmak ister.
Adamlarına emir verir ve kızı ile damadını, İnsuyu Mağarası’nın en uzak
köşesinde ölüme terk ederler. Günler birbirini kovalar. Ama çift İnsuyu
Mağarası içindeki şifalı suları içerek hayatta kalmayı başarır. Bu arada
birbiri ile geçinemeyen karı koca arasında bir aşk doğar. Onların kalplerinde
büyüyen bu aşk bir ışık olur ve mağaranın çıkış kapısını aydınlatır, onlara
çıkış yolunu gösterir.
Artık
mağaranın mı yoksa prensesin büyüsü müdür bilinmez ama o günden sonra mağarayı
ziyaret eden sevgililer ayrılmaz, eşler bir yastıkta kocarlar…”
İnsuyu
Mağarasının efsanesi böyle…
Şimdi
gelelim “keçileri kaçırmak” deyiminin ortaya çıkış öyküsüne…
Bu
öyküde İnsuyu Mağarası ile ilintili… Şöyle ki…
Rivayete
göre Burdurlu bir çoban, hayvanları otlatmak için hep gittiği yerden sıkılmış
olmalı ki o gün değişik bir güzergah dener ve hayvanlarını İnsuyu bölgesine
götürür.
Ama
o bölgede bir mağara olduğunu bilen daha hiç kimse yoktur.
Hayvanlarını
yeşil çayırlara salar…
Kendide
bir ağacın gölgesine oturur, sırtını ağacın gövdesine yaslar, dalar gider…
Önce
gözleri kapanır, sonra kafası yana düşer ve uykuya dalar…
Ama
öğle sıcağı bastırır, keçilerde susamaya başlar…
Bir
süre sonra çoban, ne kadar uyuduğunu bilemez halde fırlar yerinden. Çünkü
otlatmaya bıraktığı keçiler meydanda yoktur.
Sağa
sola bakınır önce, sonra telaşla koşuşturmaya ve aramaya başlar ama bulamaz
keçileri… Sanki yer yarılmış ve keçiler içine girmiştir.
Çoban
çaresiz, köye doğru koşmaya başlar…
Bir
yandan da delirmiş gibi bağırmaktadır…
“Keçileri
kaçırdım!.. Şimdi ben ne yapacağım? Keçileri kaçırdım!...”
Hayvanların
sahibi olan köy ahalisi de telaşlanır, çobanla beraber sürünün kaybolduğu yere
gidip keçileri aramaya başlarlar…
Bir
süre sonra öğle sıcağını serin bir yerde atlatan, sularını içip serinleyen keçiler,
Bir
delikten geçerek otlamaya geri dönerler…
Köylüler
keçilerin geçtiği o deliği merak edip araştırdıklarında da ünlü İnsuyu
Mağarasını bulurlar…
Ama
o günden sonra da sinir krizi geçiren, bağırıp çağıran, tuhaf hareketler yapan
birini gördüklerinde de keçiler kaybolduğu sırada çobanın korku ve panikle
yaptığı deli divane hareketlere benzeterek sormadan duramazlar…
“Ne o sende mi keçileri
kaçırdın?”…