9 Mart 2016 Çarşamba


"Boyun uzun yakışırsın halaya, bu akılnan si..m giden/varın sılaya"...
“Devede de boy var ama…” diye başlayan, dış görünüm ya da fiziksel özelliklerle ilgili atışmalar, ezelden beri süregelse de…
Bu atasözündeki amaç pek öyle,
“Hadi gel buluşalım, tenhada yarışalım” türü bir şey değil…
(Ki bu sözü de ben uydurdum…)
“Beyin” denen organ,
Gözle görülen bir şey olmadığından mıdır bilmem,
Onun üretimi olan “akıl”, en az kullanılan şey günümüzde…
Bilgi, görgü, eğitim, öğretim, anlayış, yetkinlik önemsiz.
Kimsenin umurunda bile değil…
Herkes, “yetkin” olmadan, “yetkili” olmak, gücü olmadan güçlü olmak peşinde…
“Yapabilir miyim?”, yok…
“Yaraşır mı?”, o da yok…
Eğitiminin, hadi onu da geçtim yeteneğinin sınırlarını bile bilmeyen insanlar kalabalığına dönüştü toplum…
Hele bir de “çevresi” varsa,
Hele bir de “hamilikart yakinimdir” diyen bir de “dayı”sı varsa,
Her şey olmaya, her şeyi yapmaya,
“Gücüm yeter mi” bile demeden aday olma cüreti şimdilerin modası…
Kendini bile tanımadığından ya da kendini bilmezliğinden olsa gerek,
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye soruşturan tipler…
Birkaç hafta önceydi…
Bir kavşakta karşılaştı böyle tipler…
Çocuklara anlatılan “İnatçı keçi” öyküsünde olduğu gibi,
“Yol benimdi, senindi” diyerek araçlarından inip, bir süre “kim olduklarını” sorguladılar. O da yetmeyince, biri belinden silahını çıkarıp diklenerek tekrar sordu…
“Vuruym mu la şimdi seni?”…
Öbürü de toplanan kalabalığı görünce iyice horozlandı…
“Erkeğsen vur la!...”
Bu soru cevap oyunu birkaç kez daha tekrarlandı. Sonra…
Araçlarına binip gittiler…
Tamam da…
Ya bir gün bu oyun ters teperse?
İşte o zaman bu atasözü dillenir hemen…
“Boyun uzun yakışırsın halaya, bu akılnan si..m varın sılaya”…