"Boyun uzun yakışırsın halaya, bu akılnan si..m giden/varın sılaya"...
“Devede
de boy var ama…” diye başlayan, dış görünüm ya da fiziksel özelliklerle ilgili
atışmalar, ezelden beri süregelse de…
Bu
atasözündeki amaç pek öyle,
“Hadi
gel buluşalım, tenhada yarışalım” türü bir şey değil…
(Ki
bu sözü de ben uydurdum…)
“Beyin”
denen organ,
Gözle
görülen bir şey olmadığından mıdır bilmem,
Onun
üretimi olan “akıl”, en az kullanılan şey günümüzde…
Bilgi,
görgü, eğitim, öğretim, anlayış, yetkinlik önemsiz.
Kimsenin
umurunda bile değil…
Herkes,
“yetkin” olmadan, “yetkili” olmak, gücü olmadan güçlü olmak peşinde…
“Yapabilir
miyim?”, yok…
“Yaraşır
mı?”, o da yok…
Eğitiminin,
hadi onu da geçtim yeteneğinin sınırlarını bile bilmeyen insanlar kalabalığına
dönüştü toplum…
Hele
bir de “çevresi” varsa,
Hele
bir de “hamilikart yakinimdir” diyen bir de “dayı”sı varsa,
Her
şey olmaya, her şeyi yapmaya,
“Gücüm
yeter mi” bile demeden aday olma cüreti şimdilerin modası…
Kendini
bile tanımadığından ya da kendini bilmezliğinden olsa gerek,
“Sen
benim kim olduğumu biliyor musun?” diye soruşturan tipler…
Birkaç
hafta önceydi…
Bir
kavşakta karşılaştı böyle tipler…
Çocuklara
anlatılan “İnatçı keçi” öyküsünde olduğu gibi,
“Yol
benimdi, senindi” diyerek araçlarından inip, bir süre “kim olduklarını”
sorguladılar. O da yetmeyince, biri belinden silahını çıkarıp diklenerek tekrar
sordu…
“Vuruym
mu la şimdi seni?”…
Öbürü
de toplanan kalabalığı görünce iyice horozlandı…
“Erkeğsen
vur la!...”
Bu
soru cevap oyunu birkaç kez daha tekrarlandı. Sonra…
Araçlarına
binip gittiler…
Tamam
da…
Ya
bir gün bu oyun ters teperse?
İşte
o zaman bu atasözü dillenir hemen…
“Boyun
uzun yakışırsın halaya, bu akılnan si..m varın sılaya”…