"Alavuz"...
“İnsanın
alası içinde” der eskiler, “ne yapacağı kestirilemez” anlamında… Hani…
“Tanrı
size bir yüz vermiş, siz ise kendinize bir tane daha yapıyorsunuz” demiş ya
Shakespeare, sanırsın tüm insanlar onun oyunlarını sergiliyor.
Tüm
dünya koca bir tiyatro sahnesi, ellerde
masklar herkes hünerini gösteriyor…
Çünkü…
İnsanoğlu,
duyguların insanları etkilediğini gördüğü, böylece de istediğini yaptırabildiğini
fark ettiği an, o duygu, o bilgi ya da yeteneğe sahip olmak yerine,
“
–miş gibi” yapmanın da aynı etkiyi yarattığını keşfetmiş. Ve…
O
gün başlamış, kendinde olmayan erdemleri “varmış” gibi göstermeye, “-mış gibi”
yapmaya, davranmaya, yaşamaya…
Aldatma,
yüze gülme, yalan, dedikodu, entrika, hile, kötülük…
“Duygusal
zeka” denen şeyin oyun araçları her yerde artık…
Her
duygu oynanabilir çünkü…
Siyasetle
ve siyasilerle başlayan bu oyun, reklam ve televizyon programları ile toplumu
ele geçirdi artık.
Kimi
para için, kimi güç için, kimi de beğenilme arzusu için, içi ayrı, dışı ayrı
onlarca farklı karakterle gezen, “rol yapmaya” çalışmaktan kişilik bölünmesine
uğramış, istediği tepkiyi almak uğruna hissetmediği, inanmadığı şekilde
davranan birbirinin aynı tipler toplamına dönüştü toplumlar.
Başkalarından
önce kendine bile dürüst olmayı beceremeyen, zaaflarını gizlemek için maskeler
altında yaşayan, bu nedenle de kusurlarına gerekçeler yaratmaya, gerçekleri
saptırmaya çalışan figüranlar topluluğuna dönüştü insanlar…
Oysa
kendisi de biliyor ki bilgisi de farklı, bildiği, duyduğu, inandığı, yaptığı da
farklı…
Nietzche
şöyle demiş…
“Her
dilenci bir riyakardır, mesleğinde başarıya ulaşmak isteyen herkes gibi…
Yoksunluğu her an hissetmediği halde en derinden hissediyormuş gibi yapar, eğer
dilenerek yaşayabilmeye devam etmek istiyorsa…”
Çifte
ahlak sahibi olmanın ana nedeni, içinde yaşadığı toplumun verdiği ve
dayattıklarıyla, kendine hak gördükleri arasındaki büyük uçurum belki de…
İşte
o yüzden istediği şeyi koparmak uğruna, çıkar uğruna kendi değerlerini bile
inkar etmekten, “yel nereden eserse” oraya dönmekten kimse artık çekinmiyor.
“Döneklik”,
ezilen sınıfın saflarından, egemen sınıfın saflarına geçişin yolu. Ama…
Döneklik
amacıyla egemen sınıfın saflarına geçmek için gösterilen kişisel irade de yeterli
olmuyor artık...
“Dönek
adayının” gösterdiği kişisel tercihin onayı gerekiyor çünkü…
Egemen
sınıf “tamam” dediğinde ise döneklik,
“devşirme”ye dönüşüyor…
Ödülü
mü?
Döneğin
entelektüel ve fiziki yetenekleriyle orantılı olarak değişiyor…
Tekrar
başa dönersek…
“Alavuz”
sözcüğü, bazı yörelerde, “ısınacak kadar çalı çırpı ile yakılan ateş” anlamında
kullanılsa da genel geçer olarak “arabozucu, boşboğaz, geveze, ikiyüzlü ve
dönek” anlamında kullanılmıştır…