16 Mart 2016 Çarşamba


"Alavuz"...
“İnsanın alası içinde” der eskiler, “ne yapacağı kestirilemez” anlamında… Hani…
“Tanrı size bir yüz vermiş, siz ise kendinize bir tane daha yapıyorsunuz” demiş ya Shakespeare, sanırsın tüm insanlar onun oyunlarını sergiliyor.
Tüm dünya koca bir tiyatro sahnesi,  ellerde masklar herkes hünerini gösteriyor…
Çünkü…
İnsanoğlu, duyguların insanları etkilediğini gördüğü, böylece de istediğini yaptırabildiğini fark ettiği an, o duygu, o bilgi ya da yeteneğe sahip olmak yerine,
“ –miş gibi” yapmanın da aynı etkiyi yarattığını keşfetmiş. Ve…
O gün başlamış, kendinde olmayan erdemleri “varmış” gibi göstermeye, “-mış gibi” yapmaya, davranmaya, yaşamaya…
Aldatma, yüze gülme, yalan, dedikodu, entrika, hile, kötülük…
“Duygusal zeka” denen şeyin oyun araçları her yerde artık…
Her duygu oynanabilir çünkü…
Siyasetle ve siyasilerle başlayan bu oyun, reklam ve televizyon programları ile toplumu ele geçirdi artık.
Kimi para için, kimi güç için, kimi de beğenilme arzusu için, içi ayrı, dışı ayrı onlarca farklı karakterle gezen, “rol yapmaya” çalışmaktan kişilik bölünmesine uğramış, istediği tepkiyi almak uğruna hissetmediği, inanmadığı şekilde davranan birbirinin aynı tipler toplamına dönüştü toplumlar.
Başkalarından önce kendine bile dürüst olmayı beceremeyen, zaaflarını gizlemek için maskeler altında yaşayan, bu nedenle de kusurlarına gerekçeler yaratmaya, gerçekleri saptırmaya çalışan figüranlar topluluğuna dönüştü insanlar…
Oysa kendisi de biliyor ki bilgisi de farklı, bildiği, duyduğu, inandığı, yaptığı da farklı…
Nietzche şöyle demiş…
“Her dilenci bir riyakardır, mesleğinde başarıya ulaşmak isteyen herkes gibi… Yoksunluğu her an hissetmediği halde en derinden hissediyormuş gibi yapar, eğer dilenerek yaşayabilmeye devam etmek istiyorsa…”
Çifte ahlak sahibi olmanın ana nedeni, içinde yaşadığı toplumun verdiği ve dayattıklarıyla, kendine hak gördükleri arasındaki büyük uçurum belki de…
İşte o yüzden istediği şeyi koparmak uğruna, çıkar uğruna kendi değerlerini bile inkar etmekten, “yel nereden eserse” oraya dönmekten kimse artık çekinmiyor.
“Döneklik”, ezilen sınıfın saflarından, egemen sınıfın saflarına geçişin yolu. Ama…
Döneklik amacıyla egemen sınıfın saflarına geçmek için gösterilen kişisel irade de yeterli olmuyor artık...
“Dönek adayının” gösterdiği kişisel tercihin onayı gerekiyor çünkü…
Egemen sınıf  “tamam” dediğinde ise döneklik, “devşirme”ye dönüşüyor…
Ödülü mü?
Döneğin entelektüel ve fiziki yetenekleriyle orantılı olarak değişiyor…
Tekrar başa dönersek…
“Alavuz” sözcüğü, bazı yörelerde, “ısınacak kadar çalı çırpı ile yakılan ateş” anlamında kullanılsa da genel geçer olarak “arabozucu, boşboğaz, geveze, ikiyüzlü ve dönek” anlamında kullanılmıştır…