26 Mart 2016 Cumartesi


"Sabotaj-sabote etmek"...
Ölçülebilir bir zaman dilimi içinde gerçekleşse de tam tarihi verilemiyor.
Ama 1760’lı yıllara ya da 18.yy.ın ikinci yarısına ulaşıldığında dünya düzeninde bir şeyler değişmeye başlamış. Ta ki 1829 yılına kadar…
Yapılan bir dizi buluşun tetiklemesi ile tekstil, enerji, demir, çelik ve ulaştırma üretiminde yaşanan bu değişimlere de “Sanayi Devrimi” denmiş.
Dolmabahçe sahilinde araba içinde oturan sevgililere, camlara buhar tutarak araba içini görünmez kılmak için buhar makinesi ile hizmet veren uyanıklar gibi “buharın gücünü” keşfetmiş dünya…
Buharla çalışan makineler yapılmış, bu makinelerin üretime sokulmasıyla da “fabrika” denen kavram doğmuş…
Önce İngiltere’de, ardından da Kuzey Amerika ve Japonya’da…
Yıllarca Aztek ve Mayaların, altından yapılmış her şeylerini eritip yağmalayan İspanyollar ve İspanyol gemilerini vurup yağmalayan İngilizler, Avrupa’ya tonlarca altın taşımışlar ki bu altınlar da sanayi devriminin finans kaynağını oluşturmuş.
En büyük sömürge İmparatorluğu olan İngiltere,
Sömürgelerinde ne kadar hammadde olabilecek kaynak varsa hepsini sömürünce,
Üstüne bir de parlamentosu, kapitalizmin ilkeleri doğrultusunda, iç piyasada rekabeti önleyici engelleri kaldırınca değişimin alt yapısı hazır oluvermiş…
Sadece tarım bilinirken,
Sadece ticaret bilinirken,
Sadece tefecilik bilinirken,
Zenginler “fabrikatör”, köylüler ve fakirler “işçi” oluvermişler birden…
Yaşananlar zenginlere zenginlik katsa da…
Fakir halk için sonuçlar olumsuz olmuş…
Çalışma ve yaşama şartları zorlaşmış, çalışma saatleri uzamış ama ücretler hep “güdük” kalmış.
Kadın ve çocuk işçiler içinse yaşam dayanılmaz olmaya başlamış…
Sendika ve grev gibi konular ağza bile alınamadığından, sağlıksız koşullarda, havalandırmasız yerlerde çalışmaya zorlanmışlar hep…
Tak etmiş canlarına…
Haklarını almak için yollar aramışlar…
Ve bir gün, zenginlere zarar vermenin en iyi yolunun, onların para kaynaklarını engellemek olduğunu, üretimi durdurmanın en iyi yol olduğunu keşfetmişler…
Bunu içinde “sabot”larını yani “sabo”larını kullanmışlar.
Yani “terliklerini”…
Adını Fransız çiftçilerin giydiği terliklerden alan bu terlikleri,  sanayi devrimi sırasında İngiliz işçilerde giymiş…
Bizim ülkemizdeki “nalınlar” gibi tahtadan yapılmış, kalın tahta tabanlı, aslında tamamen tahtadan oyulmuş arkası açık ayakkabı şeklinde ki terliklerini kullanmışlar…
Bu terlikleri makinelerin çarklarına sokmuşlar, üretimi engellemişler…
Tren raylarını değiştiren ray yataklarına sokmuşlar, ulaşımı engellemişler…
Yani “sabo”larını kullanarak “sabotaj” yapmışlar…
Üretimi engelleyip “sabote etmişler”…
Kaynaklar, “sabotaj” sözcüğünün doğmasına neden olan ilk olayın, “Luddite İsyanı” olduğunu, isyanın adının ise çalışma koşullarından memnun olmayan “Ned Lud” adlı bir işçinin, çalıştığı çorap tezgahının çarkları arasına terliğini sokarak tezgahı parçaladığını söylüyor…
Ki “luddite” İngilizce “makine düşmanı” anlamına geliyor.
Neyse…
Yaşanan bu olaylardan sonra, işçiler bazı haklar kazanmışlar elbette ama dünya dilleri de yeni bir sözcük kazanmış…
“Sabotaj”…
“Bir hizmetin, bir iş yerinin normal işletişine engel olmaya veya bir tesisatı, bir makineyi ve tesisi kullanılamaz duruma getirmeye yönelik kasıtlı hareket ve davranış”…
Bizde ise melez bir başka yapıya da bürünmüş…
“Sabote etmek”…
Yani “baltalamak”…