"Sabotaj-sabote etmek"...
Ölçülebilir
bir zaman dilimi içinde gerçekleşse de tam tarihi verilemiyor.
Ama
1760’lı yıllara ya da 18.yy.ın ikinci yarısına ulaşıldığında dünya düzeninde
bir şeyler değişmeye başlamış. Ta ki 1829 yılına kadar…
Yapılan
bir dizi buluşun tetiklemesi ile tekstil, enerji, demir, çelik ve ulaştırma
üretiminde yaşanan bu değişimlere de “Sanayi Devrimi” denmiş.
Dolmabahçe
sahilinde araba içinde oturan sevgililere, camlara buhar tutarak araba içini
görünmez kılmak için buhar makinesi ile hizmet veren uyanıklar gibi “buharın
gücünü” keşfetmiş dünya…
Buharla
çalışan makineler yapılmış, bu makinelerin üretime sokulmasıyla da “fabrika”
denen kavram doğmuş…
Önce
İngiltere’de, ardından da Kuzey Amerika ve Japonya’da…
Yıllarca
Aztek ve Mayaların, altından yapılmış her şeylerini eritip yağmalayan
İspanyollar ve İspanyol gemilerini vurup yağmalayan İngilizler, Avrupa’ya
tonlarca altın taşımışlar ki bu altınlar da sanayi devriminin finans kaynağını
oluşturmuş.
En
büyük sömürge İmparatorluğu olan İngiltere,
Sömürgelerinde
ne kadar hammadde olabilecek kaynak varsa hepsini sömürünce,
Üstüne
bir de parlamentosu, kapitalizmin ilkeleri doğrultusunda, iç piyasada rekabeti
önleyici engelleri kaldırınca değişimin alt yapısı hazır oluvermiş…
Sadece
tarım bilinirken,
Sadece
ticaret bilinirken,
Sadece
tefecilik bilinirken,
Zenginler
“fabrikatör”, köylüler ve fakirler “işçi” oluvermişler birden…
Yaşananlar
zenginlere zenginlik katsa da…
Fakir
halk için sonuçlar olumsuz olmuş…
Çalışma
ve yaşama şartları zorlaşmış, çalışma saatleri uzamış ama ücretler hep “güdük”
kalmış.
Kadın
ve çocuk işçiler içinse yaşam dayanılmaz olmaya başlamış…
Sendika
ve grev gibi konular ağza bile alınamadığından, sağlıksız koşullarda,
havalandırmasız yerlerde çalışmaya zorlanmışlar hep…
Tak
etmiş canlarına…
Haklarını
almak için yollar aramışlar…
Ve
bir gün, zenginlere zarar vermenin en iyi yolunun, onların para kaynaklarını
engellemek olduğunu, üretimi durdurmanın en iyi yol olduğunu keşfetmişler…
Bunu
içinde “sabot”larını yani “sabo”larını kullanmışlar.
Yani
“terliklerini”…
Adını
Fransız çiftçilerin giydiği terliklerden alan bu terlikleri, sanayi devrimi sırasında İngiliz işçilerde
giymiş…
Bizim
ülkemizdeki “nalınlar” gibi tahtadan yapılmış, kalın tahta tabanlı, aslında
tamamen tahtadan oyulmuş arkası açık ayakkabı şeklinde ki terliklerini
kullanmışlar…
Bu
terlikleri makinelerin çarklarına sokmuşlar, üretimi engellemişler…
Tren
raylarını değiştiren ray yataklarına sokmuşlar, ulaşımı engellemişler…
Yani
“sabo”larını kullanarak “sabotaj” yapmışlar…
Üretimi
engelleyip “sabote etmişler”…
Kaynaklar,
“sabotaj” sözcüğünün doğmasına neden olan ilk olayın, “Luddite İsyanı”
olduğunu, isyanın adının ise çalışma koşullarından memnun olmayan “Ned Lud”
adlı bir işçinin, çalıştığı çorap tezgahının çarkları arasına terliğini sokarak
tezgahı parçaladığını söylüyor…
Ki
“luddite” İngilizce “makine düşmanı” anlamına geliyor.
Neyse…
Yaşanan
bu olaylardan sonra, işçiler bazı haklar kazanmışlar elbette ama dünya dilleri
de yeni bir sözcük kazanmış…
“Sabotaj”…
“Bir
hizmetin, bir iş yerinin normal işletişine engel olmaya veya bir tesisatı, bir
makineyi ve tesisi kullanılamaz duruma getirmeye yönelik kasıtlı hareket ve
davranış”…
Bizde
ise melez bir başka yapıya da bürünmüş…
“Sabote
etmek”…
Yani
“baltalamak”…