“Cingil”
– “Çingil” – “Cıngıl” – “Çıngıl”…
Unutulmuş
bir sözcük değil aslında “cingil”.
Yörelere
göre küçük değişiklikler gösterse de kullanılıyor hala.
Ama…
“Ses”
olarak birbirine çok benzeyen, bu nedenle de aynı sözcük olduğu düşünülen,
birbirinden hem farklı hem de aynı anlamlarda dört farklı sözcük kullanılıyor aslında.
“Cingil”
– “Çingil” – “Cıngıl” – Çıngıl”…
İşte
bu durumda “çarşıyı karıştırıyor” biraz.
Çünkü
bu sözcüklerin kapsadığı bazı anlamlarda yer değiştirmiş.
“Küçük
üzüm salkımı, üzüm salkımındaki küçük salkımcıklar” anlamı hepsinde var,
“İnci,
boncuk, gümüş ve altından yapılmış süs eşyası” anlamı hepsinde var,
“Su
veya süt taşınan küçük bakraç” anlamı hepsinde var…
Ama
aynı bölgenin yakın şehirleri, aynı şehrin yakın ilçeleri, biri “cingil”
derken, diğeri “çingil” demiş, beriki “cıngıl” derken, öteki “çıngıl” demiş.
Oysa
genel geçer olarak “çingil” dendiğinde anlaşılan anlam, “küçük üzüm salkımı,
üzüm salkımındaki küçük salkımcıklar” olmuş.
“Cıngıl”
dendiğinde ise “inci, boncuk, gümüş ve altından yapılmış süs eşyası” anlamı
anlaşılmış -ki halk arasında “süslü püslü” anlamında “cıngıllı” sözcüğü hala
sık kullanılır.
“Küçük
bakraç” ya da “yoğurt kabı” anlamında ise “çıngıl” sözcüğü kullanılmış.
Gelelim
asıl sözcüğümüz olan “cingil” e…
“Üzüm
salkımı” anlamında kullanılıyor olsa da genel geçer olarak kullanıldığı anlam
oldukça farklı. Çünkü…
“Burundan
damlayan su, nezleyken burundan damlayan su” anlamında kullanılmış aslında
“cingil” sözcüğü...
“Sümüklü”
diye yaftalamamış eskiler, hastayken yaşanan bu durumu. “Hastayken olur böyle
şeyler” demişler besbelli ve “cingil” diyerek ayırmışlar konudan…
Bu
sözcüklere yüklenen anlamlar, bunlarla da sınırlı kalmamış elbette…
O
nedenle, bu sözcüklere yüklenen diğer anlamlara bakmakta da yarar var sanırım…
“Cingil”
sözcüğü değişik bölgelerde “takla”, “ip çilesi” ve “cinci”,
“Çingil”
sözcüğü ise “omuz”, “yemeni kenarına, zincir örülerek bağlanan salkım
şeklindeki pullar”, “kapı mandalı” ve “ağaç veya dağ doruğu” anlamlarında da
kullanılmış.
“Cıngıl”
dendiğinde bazı yörelerde “eski, yırtık elbise”, “sözünü tartmadan konuşan”,
“böbrek”, “ufak tefek”, “renkli göz” ve “dal ucundaki buz” gibi anlamlar,
“Çıngıl”
dendiğinde ise “kıvılcım” (ki doğrusu “çıngı” dır), “kumlu çakıllı toprak”,
“dağ ve ağaç doruğu”, “kayalık”, “cam bilezik”, “püskül, kuyruk” ve “çan, zil”
gibi anlamlarda anlaşılmış…
Yani
anlayacağız, “ses” benzeşince hem sözcükler hem anlamlar birbirine karışmış,
içinden çıkılması güç bir hal almış…
Neyse,
takmayın kafanıza…
Siz
havalara dikkat edin…
Havalar
şu aralar biraz tuhaf, “bir günü bir gününü tutmuyor” zira…
Hasta
masta olayım demeyin sakın…
“Cingilinizi
sallar gezersiniz” sonra…