"Biri bilmen, beşi bilmen sınırdaki taşı bilmen"...
Verdiğim
“kamera oyunculuğu” derslerinin bir bölümünü “Beden Dili”ne ayırıyorum.
“Mesafeler”
ise beden dilinin önemli konularından biri…
Herkesle,
her zaman, her yerde aynı mesafede olmayı reddediyor çünkü “beden”…
Farkında
olmasak da bedenimiz, gerekli gördüğü sınırı çiziveriyor hemen.
“Mesafe”
olgusu, ülkelere ve iklimlere göre mesafe farklılıkları gösterse de…
“Mahrem”,
“Kişisel”, “Sosyal” ve “Genel” olmak üzere dört alandan oluşuyor…
Bizde
“mahrem alan” 0 - 25 santim…
Sadece
anne, baba, kardeş, eş ve çocuğumuz gibi yakınlarımız giriyor o alana…
“Kişisel
alan”, 25 - 100 santim ki…
Buraya
da çok yakın arkadaşlarımızı alıyoruz…
“Sosyal
alan”, 1 - 2,5 metre…
Günlük
yaşamımızda bir şeyler paylaşmak durumunda olduğumuz insanları bu alanda kabul
ediyoruz…
“Genel
alan” ise 2,5 metrenin üzeri…
Hiç
tanımadığımız tüm insanları, bu sınırın ötesine atıveriyoruz hemen…
İşte
o nedenledir ki…
Asansör
ya da toplu ulaşım gibi yerlerde huzursuz oluyoruz…
Fiziksel
olarak durum böyle…
Peki
ya duygusal olarak?
İşte
sorun da orada başlıyor zaten…
Çünkü
beynimiz ya da kalbimiz devreye girdiğinde o sınırı çizemiyoruz.
“Nazik
olmak”, “sevimli olmak”, “seviliyor olmak”, “anlayışlı olmak”, “yakın olmak”…
Ya
da “yanlış anlaşılmamak”, “yanlış anlamamak”, “yardımcı olmak”…
Dahası
da sayılabilecek ama bizi “yoran” bu gibi nedenlerle çizemiyoruz o sınırı…
İnsanları
memnun etmeye, mutlu etmeye çabalıyor,
Bu
çabaların bize belki de yakınlık olarak dönmesini bekliyoruz.
Kendi
işlerimizi bile erteleyip başkalarına yardım etmeyi seçiyoruz.
Başkalarının
hata yapmalarını önlemeye çalışıyor,
Başlarına
gelebilecek kötü şeyler için uyarmaya ya da korumaya çabalıyoruz…
Kısaca
koyamıyoruz o sınırı, varsa da gevşiyoruz, gevşetiyoruz…
Oysa
sınırları yanlış anlamak en kolay iş…
Hele
bir de “niyette varsa”…
Çünkü
gösterilen her yakınlık, sınırlarımıza yapılan saldırı olarak dönüyor hemen…
Biz
sınırlarımıza çok sadık olsak bile,
Karşımızdakine
“hayır” demeyi becerebilsek bile,
Karşımızdaki
tarafından darmadağın ediliveriyor o sınırlar…
Hele
bir de ilk “sınır aşımında” müdahale etmemişsek,
“Aman
şimdi kırgınlık çıkmasın” demişsek,
Sınırı
aşmak, alışkanlık yapıyor bazılarında.
İşte
o zaman geldiğinde de…
Belki
tepki koyup tehditler savuruyoruz…
Belki
sinirlenip hesap soruyoruz…
Belki
çok öfkelenip cezalandırmak istiyoruz…
Belki
de sadece gülüyor ve laf sokuyoruz…
“Biri
bilmen, beşi bilmen, sınırdaki taşı bilmen”…