"Püsküllü bela"...
Orta
Asya’dan çıkıldığı andan itibaren gidilen yön, güneşin battığı taraf olmuş hep…
Karşı
çıkanlar olsa da, ara sıra sekteye uğrasa da ilerleyişin yönü değişmemiş…
İsyan
edenler olmuş, tahttan indirmeler, “kelle almalar” olmuş…
Ama
“yenileşme hareketi” yavaşlasa da devam etmiş…
ll.Mahmut,
bir adım daha ileri giderek, “Yenileşmenin” de ötesinde,
Kılık
kıyafette de bir “Batılılaşma Hareketi” başlatmış…
Osmanlı’ya
Avrupalılar gibi giyinme zorunluluğu getirmiş,
“Sünnettir”
diye itiraz edenler olsa da sakalların kesilmesini emretmiş…
Adı
“gavur sultan”a çıksa da önce kendi öyle giyinmiş…
Ama
sıra şapkaya geldiğinde sorun yaşanmış…
Hem
halk sarığı çıkarmamak için ayak diremiş,
Hem
de Avrupalıların şapkaları namaz kılarken sorun çıkarmış.
Sipersiz
bir şapka aranmış bir süre.
İşte
o sıralar, Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa, Akdeniz seferinden dönmüş…
“Kalyoncu”
denen donanma askerlerinin başlarında ise değişik bir başlık…
Tepesi
düz, silindirik, kırmızı, püsküllü bir başlık…
Başlıca
üretim yeri Fas’ın Fes şehri olduğundan adına “Fes” denen bu sipersiz başlığı
çok beğenen Sultan Mahmut, 1828’de çıkarttığı “Fes Nizamnamesi” ile sarık,
kavuk, külah gibi başlıkları yasaklayarak, fesi imparatorluğun resmi başlığı
ilan etmiş.
Fes,
padişahın tercihine ve “vurulduğu” kalıba göre değişik biçim ve isim almış.
ll.Mahmut ve oğlu Abdülmecit döneminde geniş kalıplı mor saçaklı fesler kullanılmış.
Bu feslere döneme göre “Mahmudiye” ve “Mecidiye” denmiş…
Abdülaziz
döneminde, tepesi dar ve basık, uzun sarkma püsküllü “Aziziye” fesler,
Abdülhamit
döneminde ise kalıplı, siyah püsküllü “Hamidiye” fesler giyilmiş…
Fes
modası sadece padişaha göre değişmemiş elbet…
“Zuhaf” fesler olmuş, “Sıfır Numara”, “Dar Beyoğlu”,
“Hasırlı”, “Şılk”, “İliç”, “Efendi”,“İzmir biçimi” fesler olmuş…
Hocalar
fesi sarık, esnaf ise arakiye yemeni sararak giymiş.
Kadınlar
feslere yemeni sarıp, üzerini iğne oyalarla, sarı püsküllerle, altın taklidi
peneslerle süslemişler…
Ama
her modelin püskülü de değişik olmuş…
Asker
feslerinin püskülü “burma”, Zeybeklerin fesleri “serpme” olmuş.
Bazı
feslerde “yaygın püskül”,
“İliç”
feslerde ise fesin her tarafını kaplayacak şekilde püskül olmuş…
Bu
püsküller, rüzgarda, yağmurda birbirine karıştığından,
“Fes
Nizamnamesi” de, “fes püskülünün düzgün olmasını” buyurduğundan,
Sürekli
düzeltmek gerektiğinden,
Köşe
başlarını tutan “püskül tarayıcılara”, her taramada “on para” vermekten bıkan
halkta sonunda fesin adını “Püsküllü Bela” koymuş…