7 Mart 2016 Pazartesi


"Püsküllü bela"...
Orta Asya’dan çıkıldığı andan itibaren gidilen yön, güneşin battığı taraf olmuş hep…
Karşı çıkanlar olsa da, ara sıra sekteye uğrasa da ilerleyişin yönü değişmemiş…
İsyan edenler olmuş, tahttan indirmeler, “kelle almalar” olmuş…
Ama “yenileşme hareketi” yavaşlasa da devam etmiş…
ll.Mahmut, bir adım daha ileri giderek, “Yenileşmenin” de ötesinde,
Kılık kıyafette de bir “Batılılaşma Hareketi” başlatmış…
Osmanlı’ya Avrupalılar gibi giyinme zorunluluğu getirmiş,
“Sünnettir” diye itiraz edenler olsa da sakalların kesilmesini emretmiş…
Adı “gavur sultan”a çıksa da önce kendi öyle giyinmiş…
Ama sıra şapkaya geldiğinde sorun yaşanmış…
Hem halk sarığı çıkarmamak için ayak diremiş,
Hem de Avrupalıların şapkaları namaz kılarken sorun çıkarmış.
Sipersiz bir şapka aranmış bir süre.
İşte o sıralar, Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa, Akdeniz seferinden dönmüş…
“Kalyoncu” denen donanma askerlerinin başlarında ise değişik bir başlık…
Tepesi düz, silindirik, kırmızı, püsküllü bir başlık…
Başlıca üretim yeri Fas’ın Fes şehri olduğundan adına “Fes” denen bu sipersiz başlığı çok beğenen Sultan Mahmut, 1828’de çıkarttığı “Fes Nizamnamesi” ile sarık, kavuk, külah gibi başlıkları yasaklayarak, fesi imparatorluğun resmi başlığı ilan etmiş.
Fes, padişahın tercihine ve “vurulduğu” kalıba göre değişik biçim ve isim almış.
ll.Mahmut  ve oğlu Abdülmecit döneminde  geniş kalıplı mor saçaklı fesler kullanılmış. Bu feslere döneme göre “Mahmudiye” ve “Mecidiye” denmiş…
Abdülaziz döneminde, tepesi dar ve basık, uzun sarkma püsküllü “Aziziye” fesler,
Abdülhamit döneminde ise kalıplı, siyah püsküllü “Hamidiye” fesler giyilmiş…
Fes modası sadece padişaha göre değişmemiş elbet…
“Zuhaf”  fesler olmuş, “Sıfır Numara”, “Dar Beyoğlu”, “Hasırlı”, “Şılk”, “İliç”, “Efendi”,“İzmir biçimi” fesler olmuş…
Hocalar fesi sarık, esnaf ise arakiye yemeni sararak giymiş.
Kadınlar feslere yemeni sarıp, üzerini iğne oyalarla, sarı püsküllerle, altın taklidi peneslerle süslemişler…
Ama her modelin püskülü de değişik olmuş…
Asker feslerinin püskülü “burma”, Zeybeklerin fesleri “serpme” olmuş.
Bazı feslerde “yaygın püskül”,
“İliç” feslerde ise fesin her tarafını kaplayacak şekilde püskül olmuş…
Bu püsküller, rüzgarda, yağmurda birbirine karıştığından,
“Fes Nizamnamesi” de, “fes püskülünün düzgün olmasını” buyurduğundan,
Sürekli düzeltmek gerektiğinden,
Köşe başlarını tutan “püskül tarayıcılara”, her taramada “on para” vermekten bıkan halkta sonunda fesin adını “Püsküllü Bela” koymuş…