Gözden sürmeyi çekmek"...
“Akıncılık”
en iyi bilinen şeydi…
Ki
Anadolu’ya kadar da akınlarla gelinmişti…
Ama
“deniz”…
O
biraz zor konuydu işte…
Selçukluların
dağılmasından sonra, İzmir civarında devlet kuran “Çaka Bey” biraz denemiş ama
fitneler sonucu güveyisi tarafından öldürülünce bitmiş gitmişti her şey…
“Eh
en iyi bildiğimizi yapalım bari” demiş olacaklar ki Osmanlı gemiciliği,
XV.yy.ın ilk yarısına kadar deniz akıncılığı şeklinde kaldı…
Ama
İstanbul’un fethinden sonra, tersanelerde ve denizde deneyim kazanan kaptanlar
sayesinde, savaş stratejisine erişmiş gerçek denizciliğe dönüştü.
Fatih
Sultan Mehmet, Haliç’in sakin ama derin sularına, Kasımpaşa deresinin Hasköy
tarafına bir tersane yaptırsa da yine de elde, “açık denizlere açılacak” gemiler
yoktu. II. Beyazıt döneminde, büyük çapta savaş gemileri yapılarak, bu açık
kapatılmaya başlandı. Pek çok yere tersaneler kuruldu…
Önce
oğul Yavuz Selim, ardından torun Kanuni Süleyman tersaneleri büyüttüler.
Kağıthane
deresinden Galata’ ya kadar uzandı tersaneler…
Tersane
inşaatında her “göz” için 50 bin akçe ödenek ayrıldı ve aynı anda 150 gemi,
daha doğrusu “Çektiri” yapılabilir
duruma getirildi…
Savaş
gemisi olarak “Kadırga”lar yapıldı,
Daha
büyüğü olan yelkenli “Mavna”lar,
En
büyük çektiri olarak “Baştarde”ler yapıldı…
Keşif
ve gözetleme içinse “Kalite”, “Pergende” ve “Firkate”ler yapıldı…
Tamam
bunca gemi yapıldı ama tüm bunlar için en gerekli şey neydi?
Elbette
ki kereste…
Hem
de sağlam, rutubete ve sıcağa dayanıklı kereste. Yani…
İmparatorluğun
pek çok yerinden ama en çok Bolu, Karamürsel, Kastamonu ormanlarından Haliç’e
gönderilen Meşe, Maun, Kestane, Gürgen cinsi ağaçlar…
Tekrar
başa dönersek…
“Göz” sözcüğü dilimizde, “görme organı” anlamı
kadar, “nazar” anlamına da, “oda”, “oyuk” ya da “özel bölme” anlamlarına da
geldiğinden,
Bu
keresteler, Haliç Tersanesi çevresinde oluşturulmuş özel bölmelere yani
“göz”lere, cinsine ve özelliğine göre boy boy, sıra sıra sürülüp yerleştirilir,
burada kuruyan kereste zamanı gelince bu gözlerden çekilip alınır ve
kullanılırmış…
Bu
“göz”lere “sürülen” kerestenin en değerlisi “sürme omurga” yapımında kullanılan
keresteler olsa da diğerleri de değersiz olmadığından,
Kerestelerin
başına muhafızlar dikilir, korumak için özel önlemler alınırmış. Ama…
Yine
de dönemin “usta” ve “maharetli” hırsızları, bu değerli malzemeyi çalmak için
fırsat kollar, o fırsatı yakaladıkları anda da…
“Gözlere
sürülüp dizilmiş sürme kerestelerini, gözlerden çekip alırlarmış”…
Yani…
“Gözden
sürmeyi çekerlermiş”…