11 Mart 2016 Cuma


Gözden sürmeyi çekmek"...
“Akıncılık” en iyi bilinen şeydi…
Ki Anadolu’ya kadar da akınlarla gelinmişti…
Ama “deniz”…
O biraz zor konuydu işte…
Selçukluların dağılmasından sonra, İzmir civarında devlet kuran “Çaka Bey” biraz denemiş ama fitneler sonucu güveyisi tarafından öldürülünce bitmiş gitmişti her şey…
“Eh en iyi bildiğimizi yapalım bari” demiş olacaklar ki Osmanlı gemiciliği, XV.yy.ın ilk yarısına kadar deniz akıncılığı şeklinde kaldı…
Ama İstanbul’un fethinden sonra, tersanelerde ve denizde deneyim kazanan kaptanlar sayesinde, savaş stratejisine erişmiş gerçek denizciliğe dönüştü.
Fatih Sultan Mehmet, Haliç’in sakin ama derin sularına, Kasımpaşa deresinin Hasköy tarafına bir tersane yaptırsa da yine de elde, “açık denizlere açılacak” gemiler yoktu. II. Beyazıt döneminde, büyük çapta savaş gemileri yapılarak, bu açık kapatılmaya başlandı. Pek çok yere tersaneler kuruldu…
Önce oğul Yavuz Selim, ardından torun Kanuni Süleyman tersaneleri büyüttüler.
Kağıthane deresinden Galata’ ya kadar uzandı tersaneler…
Tersane inşaatında her “göz” için 50 bin akçe ödenek ayrıldı ve aynı anda 150 gemi, daha doğrusu “Çektiri”  yapılabilir duruma getirildi…
Savaş gemisi olarak “Kadırga”lar yapıldı,
Daha büyüğü olan yelkenli  “Mavna”lar,
En büyük çektiri olarak “Baştarde”ler yapıldı…
Keşif ve gözetleme içinse “Kalite”, “Pergende” ve “Firkate”ler yapıldı…
Tamam bunca gemi yapıldı ama tüm bunlar için en gerekli şey neydi?
Elbette ki kereste…
Hem de sağlam, rutubete ve sıcağa dayanıklı kereste. Yani…
İmparatorluğun pek çok yerinden ama en çok Bolu, Karamürsel, Kastamonu ormanlarından Haliç’e gönderilen Meşe, Maun, Kestane, Gürgen cinsi ağaçlar…
Tekrar başa dönersek…
 “Göz” sözcüğü dilimizde, “görme organı” anlamı kadar, “nazar” anlamına da, “oda”, “oyuk” ya da “özel bölme” anlamlarına da geldiğinden,
Bu keresteler, Haliç Tersanesi çevresinde oluşturulmuş özel bölmelere yani “göz”lere, cinsine ve özelliğine göre boy boy, sıra sıra sürülüp yerleştirilir, burada kuruyan kereste zamanı gelince bu gözlerden çekilip alınır ve kullanılırmış…
Bu “göz”lere “sürülen” kerestenin en değerlisi “sürme omurga” yapımında kullanılan keresteler olsa da diğerleri de değersiz olmadığından,
Kerestelerin başına muhafızlar dikilir, korumak için özel önlemler alınırmış. Ama…
Yine de dönemin “usta” ve “maharetli” hırsızları, bu değerli malzemeyi çalmak için fırsat kollar, o fırsatı yakaladıkları anda da…
“Gözlere sürülüp dizilmiş sürme kerestelerini, gözlerden çekip alırlarmış”…
Yani…
“Gözden sürmeyi çekerlermiş”…