5 Mart 2016 Cumartesi



"Kırk kapının mandalını çekmek"...
“İpini kopardı mı tutabilene aşk olsun” derler bazıları için.
Sever bazıları gezmeyi çünkü…
Gençken, “gençlik başımda duman “misali” daha “tatlı” gelse de…
Yaşı da yoktur aslında…
Yaş almışın da “aman nereyi bekleyecem sanki, giderayak gez gezebildiğince” demeyeceğinin garantisi hiç yoktur…
Seveni, alışmışı, istekliyi engellemek güçtür bu nedenle.
“Hava alacam” der gezer,
“Değişiklik olsun dedimdi” der gezer,
“Oturunca bun basıyo biliyon mu” der gezer…
Bu gezinti hele bir de “sohbet amaçlıysa”,
“Aman iki eş dost görüyüm dedimdi” diye çıkmışsa yola,
Akşama kadar girip çıkmadığı ev, uğramadığı komşu kapısı kalmaz…
Yenilerin kullandığı “fastfood” sözcüğü gibi “ayaküstü” sohbetten hiç “haz etmez”,
Bildiğin misafir olur…
Hani, “Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?” diye sorsan,
Yanıtları da bellidir…
“Gezeenn… Okuyan nerden bilcek, görmeden bilinmez ki” diyeceklerdir hemen…
Eskiler böyleleri için “akşama kadar kırk kapının mandalını çekiyo” da demişler,
“Amaan…  Nerde çalgı, orda kalgı” da…
“Evden bi çıkmaya gör, avlu süpürgesi gibi dolanıyon” da demişler,
“Anam bizim gız, erindiği gün kırk dene köy gezer” de…
Bazen de kızmışlar, “Sürütme” demişler…
Hepsi de aynı anlama gelen şeyler aslında…
“Çok gezen”…
“Kırk kapının mandalını çekmek” deyimine gelince…
Eskiden evler, etrafı taş duvarlarla çevrili, avlu veya hayat denen bahçeler içinde bulunurdu. Eve girmek için önce ahşap bahçe kapısından avluya girmeniz gerekirdi ki günlük yaşam da orada geçerdi zaten… Bu tahta kapılarında oldukça basit bir kilit sistemi vardı… Ortasından çiviyle çakılmış “tahta bir çubuk”…
Kapıya çakınca adı “mandal” olan bu çubuk, çevirdiğinizde kapıyı ya kapalı tutar ya da açardı… İşte bu deyim o mandaldan gelmedir.
Ama yine de eskiler ne derlerse desinler, yine de gezmek iyidir…
Bir iki dosta uğrayıp “iki lafın belini kırmak” daha da iyidir…