"Şirazeden çıkmak"...
“Cilt”
Arapça bir sözcük ve “deri” anlamına geliyor.
Ama
kitap yapraklarının dağılmasını önlemek için yapılan kaba da “cilt” denmiş…
Kitap
kaplamak için en uygun malzeme “deri” olduğu için böyle denmiş belki de…
Ancak
“ciltçilik”, yalnızca bir kitabın korunması için değil, estetik bütünlük
sağlanması amacıyla da yapılan bir el sanatı olmuş…
Kitabın
sayfalarının dağılması, kaybolması ve kitabın özelliğini yitirmesini önlemek
için uygulanan bu sanatın tarihi oldukça eski... Kaynaklar en eski cilt
örnekleri olarak IV.yy.a ait papirüs üzerine yapılan kaplamaları gösteriyor.
Türklerin
tarihine ışık tutmak amacıyla yapılan “Karahoço” kazıları belgelemiş ki
Uygurlarla başlayan bu sanat, Türklerde de çok eski ve VIII.yy.a kadar
uzanıyor…
Selçuklularla
Anadolu’ya taşınan “ciltçilik”, Osmanlı ile devam etmiş...
Ciltçiliğe
eskiden, “kaplama” anlamında “teclit”, bu işi yapan ustaya “mücellit”,
ciltlenmiş kitaba da “mücellet” denmiş…
Cilt,
kitabın dışını kaplayıp, koruma altına alsa da…
Yaprakları
bir arada tutmak için “şiraze”den yararlanılmış hep…
“Şiraze”
Farsça bir sözcük ve “dikiş, kitabın sırt dikişi” anlamına geliyor…
Sözlüklerde,
“Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit”
olarak açıklanan “şiraze”, ciltli kitapların kapağa bağlanan iki ucunda
bulunuyor.
Kısaca
şiraze, kitabın sayfalarını, yapraklarını cilde bağlı tutuyor. Kitabın sırtı
yapıştırıldıktan sonra, pekiştirmek, sağlamlaştırmak için kullanılıyor…
Şiraze
düzgün yapılmaz ve sağlam olmazsa da kitap yaprakları dağılıyor, cildinden,
kalıbından ayrılıyor…
İşte
bu nedenle de…
“Dengesini
yitirenlere, kontrolünü kaybedenlere, bozulanlara, düzen tutmayanlara, amacı
dışında iş yapanlara” halk arasında “şirazeden çıkmak” deyimi kullanılıyor…
Bu
deyim, “şirazesi kaymak” ve “şirazesi bozulmak” şeklinde de çeşitlenmiş…
Ayrıca…
Bir
başka şeye daha “şiraze” deniyor…
Pehlivan
kispetinin paçasına…
Yani
“paça” derken kispetin en alt kısmına, uçtaki şerit kısmına…
“Kispet”
deriden dikilen bir giysi…
Yağlı
güreşinde olmazsa olmazı…
Pehlivan
için çok önemli hatta “kispet pehlivanın yarısıdır” denecek kadar önemli.
Bu
nedenle de her pehlivan için kişiye özel dikiliyor…
Kispet,
eskiden manda derisinden dikilirken, bunların ağırlıklarının normalde 17-18 kg.
gelmesi, yağlandığında ise ağırlığının 25-30 kg. yükselmesi nedeniyle yavaş
yavaş dana veya malak derisinden dikilen kispetlere meyledilmiş…
Çünkü
bunlar yağlandığında 3 kg. kadar geliyorlar…
Kispetin
bel kısmına “kasnak”, dizden aşağısına “paça”, en alt uç kısma da “şiraze”
deniyor…
Yağlı
güreşte bütün oyunlar, kasnak, paça ve şiraze üzerinden yapıldığından, kasnak
ve şiraze özel bağlarla, el girmeyecek şekilde sıkılaştırılıyor…
Şirazeyi
sıkan bu bağların gevşemesi, açılması veya çözülmesinin “şirazeden çıkmak” ya
da “şirazesi bozulmak” deyimleriyle bir ilgisi var mı bilinmez ama…
Bildiğimiz…
Kasnağın
sıyrılıp kispetin düşmesi ya da kasnak, paça ve şirazenin yırtılması durumunda
pehlivan “yenik” sayılıyor…