15 Mart 2016 Salı


"Şirazeden çıkmak"...
“Cilt” Arapça bir sözcük ve “deri” anlamına geliyor.
Ama kitap yapraklarının dağılmasını önlemek için yapılan kaba da “cilt” denmiş…
Kitap kaplamak için en uygun malzeme “deri” olduğu için böyle denmiş belki de…
Ancak “ciltçilik”, yalnızca bir kitabın korunması için değil, estetik bütünlük sağlanması amacıyla da yapılan bir el sanatı olmuş…
Kitabın sayfalarının dağılması, kaybolması ve kitabın özelliğini yitirmesini önlemek için uygulanan bu sanatın tarihi oldukça eski... Kaynaklar en eski cilt örnekleri olarak IV.yy.a ait papirüs üzerine yapılan kaplamaları gösteriyor.
Türklerin tarihine ışık tutmak amacıyla yapılan “Karahoço” kazıları belgelemiş ki Uygurlarla başlayan bu sanat, Türklerde de çok eski ve VIII.yy.a kadar uzanıyor…
Selçuklularla Anadolu’ya taşınan “ciltçilik”, Osmanlı ile devam etmiş...
Ciltçiliğe eskiden, “kaplama” anlamında “teclit”, bu işi yapan ustaya “mücellit”, ciltlenmiş kitaba da “mücellet” denmiş…
Cilt, kitabın dışını kaplayıp, koruma altına alsa da…
Yaprakları bir arada tutmak için “şiraze”den yararlanılmış hep…
“Şiraze” Farsça bir sözcük ve “dikiş, kitabın sırt dikişi” anlamına geliyor…
Sözlüklerde, “Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit” olarak açıklanan “şiraze”, ciltli kitapların kapağa bağlanan iki ucunda bulunuyor.
Kısaca şiraze, kitabın sayfalarını, yapraklarını cilde bağlı tutuyor. Kitabın sırtı yapıştırıldıktan sonra, pekiştirmek, sağlamlaştırmak için kullanılıyor…
Şiraze düzgün yapılmaz ve sağlam olmazsa da kitap yaprakları dağılıyor, cildinden, kalıbından ayrılıyor…
İşte bu nedenle de…
“Dengesini yitirenlere, kontrolünü kaybedenlere, bozulanlara, düzen tutmayanlara, amacı dışında iş yapanlara” halk arasında “şirazeden çıkmak” deyimi kullanılıyor…
Bu deyim, “şirazesi kaymak” ve “şirazesi bozulmak” şeklinde de çeşitlenmiş…
Ayrıca…
Bir başka şeye daha “şiraze” deniyor…
Pehlivan kispetinin paçasına…
Yani “paça” derken kispetin en alt kısmına, uçtaki şerit kısmına…
“Kispet” deriden dikilen bir giysi…
Yağlı güreşinde olmazsa olmazı…
Pehlivan için çok önemli hatta “kispet pehlivanın yarısıdır” denecek kadar önemli.
Bu nedenle de her pehlivan için kişiye özel dikiliyor…
Kispet, eskiden manda derisinden dikilirken, bunların ağırlıklarının normalde 17-18 kg. gelmesi, yağlandığında ise ağırlığının 25-30 kg. yükselmesi nedeniyle yavaş yavaş dana veya malak derisinden dikilen kispetlere meyledilmiş…
Çünkü bunlar yağlandığında 3 kg. kadar geliyorlar…
Kispetin bel kısmına “kasnak”, dizden aşağısına “paça”, en alt uç kısma da “şiraze” deniyor…
Yağlı güreşte bütün oyunlar, kasnak, paça ve şiraze üzerinden yapıldığından, kasnak ve şiraze özel bağlarla, el girmeyecek şekilde sıkılaştırılıyor…
Şirazeyi sıkan bu bağların gevşemesi, açılması veya çözülmesinin “şirazeden çıkmak” ya da “şirazesi bozulmak” deyimleriyle bir ilgisi var mı bilinmez ama…
Bildiğimiz…
Kasnağın sıyrılıp kispetin düşmesi ya da kasnak, paça ve şirazenin yırtılması durumunda pehlivan “yenik” sayılıyor…