"Hoşafın yağı kesildi"...
Osmanlı’nın
sıkıntılı zamanları…
Yeniçeri
Ocağı hemen her şeyin merkezinde, kafalarına esen her şeyde isyan bayrağı
açılıyor. Ne alışkanlıklarından vazgeçiyorlar, ne de düzenlerinden…
Yapılan
iyileştirme çabaları bile, eğer alışkanlıklarının ötesine geçiyorsa yanlış
yorumlanıyor. Sonunda ya “kazan kaldırılıyor” ya da Saray’a yürünüyor…
İşte
şimdilerde “zoru görünce pes etmek, kabullenmek, hoşnutsuzluk yaratan bir durum
karşısında üzülerek ne diyeceğini bilememek, söyleyecek söz, verecek karşılık
veya yapacak bir şey bulamayacak duruma düşmek” anlamlarında kullanılan
“hoşafın yağı kesildi” deyiminin ortaya çıkışı da tam böyle bir durumun sonucu…
Öykü
şöyle…
Yeniçeri
Ocağı ve binlerce Yeniçeri…
Onlar
için koca koca kazanlarla yapılan, tonlarla ölçülebilecek yemekler…
Onca
Yeniçeri’ye yemek dağıtmakla görevli belki de bıkkın, yılgın meydancılar…
Önlerinde
kazanlar, ellerinde üzerlerinde ayet ve dualar yazılı kallavi kepçeler…
Belki
bıkkınlıktan, belki alışkanlıktan, belki de kendinden öncekilerden gördüğü
sırayla yaptıkları yemek dağıtımı…
Önce
yağlı yemekten bir kepçe,
Sonra
pilavdan bir kepçe,
Ardından
hoşaftan bir kepçe…
Bir
de diğer yemeklerden kepçeye bulaşıp hoşafa geçen,
“Hoşafın
üzerindeki kalın bir yağ tabakası”…
İşleri
de rutin, yemek dağıtım sırası da…
Ayrıca
da bu rutine alışmış, normal saymış, doğru bulmuş Yeniçeriler…
Gün
geliyor Yeniçeri Ocağı’nın “Ağa”sı değişiyor.
Bakıyor
ki yemek dağıtım sırası yanlış ve düzeltmekte çok kolay…
Çağırıyor,
topluyor meydancıları ve diyor ki…
“Yanlış
yapıyorsunuz. Kepçeyi yağlı yemeklere daldırmadan evvel, temizken önce hoşafı
dağıtın, sonra yağlı yemekleri dağıtın”…
Demesine
diyor ama “hoşaftaki yağa” alışan, olması gerekenin o olduğunu sanan
Yeniçeriler, “hoşaf üzerinde yağ tabakasını” göremeyince isyan bayrağını
çekiyorlar.
“Hakkımızı
yiyorlar, istihkakımızdan çalıyorlar”…
“Hoşafın
yağını bile kestiler. Yağlı hoşaf isterüüük !!”…