23 Mayıs 2016 Pazartesi


“Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş”…
Bağdat…
Arap tarihçi El-Cahiz’in, “sanki bir kalıba dökülüp, kalıptan çıkarılmışçasına güzel” dediği ve şehirlerin en güzeli olarak tanıttığı Bağdat, Dicle ve Fırat ırmaklarının en yakın olduğu yerde, Dicle’nin iki yakası üzerinde kurulmuş bir şehir…
Bazı kaynaklar adının Farsça “Tanrı” anlamındaki “Bag” ile “verilen” anlamındaki “dâd” sözcüklerinden türetildiğini ve “Tanrı’nın verdiği” ya da “Tanrı hediyesi” anlamına geldiğini yazar…
Bazı kaynaklar ise “Hammurabi Kanunları”nda “Bagdadu” ve İbrani dini metinleri olan “Talmud”da “Bagdasa” isimli bir şehirden söz edilmesi nedeniyle, şehrin adının Farsça olmadığını iddia ederler…
Bağdat, küçük bir şehir iken Abbasi Halifesi “Mansur” tarafından başkent yapılıp, imar edilmiş… Mansur, Kuran’daki “barış yurdu veya cennet” anlamındaki “dar’us selam” isminden etkilenerek şehre,  “cennet şehri, barış şehri” anlamında “Medinetu’s Selam” ismini vermiş.
İşte günümüzde bile hala sıkça kullandığımız “tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş”  deyimi de rivayete göre böyle zamanların birinde Bağdat’ da yaşandığı söylenen bir olaydan ortaya çıkmış… Şöyle anlatıyor kaynaklar…
Bir zamanlar Bağdat’ da “Şenn” isminde bir genç yaşarmış.
Oldukça zeki ve bilgili biri olan Şenn, evlenmeye karar vermiş.
“Evleneceğim kız, akıllı ve bilgili olmalı, başka türlüsü yanıma yakışmaz”  diye düşünüp, atlamış atına, evleneceği kızı bulmak için düşmüş yollara…
Yolda bir adama rastlamış, bir su kenarında oturup sohbet etmişler biraz…
Beraber yolculuk etmeyi teklif eden adama bilmece sorar gibi sormuş Şenn…
“Ben mi seni yükleneyim, yoksa sen mi beni yüklenirsin?”
Adam, “Bu nasıl bir soru böyle” demiş, “İkimizde atlıyken birbirimizi nasıl yükleneceğiz ki?” Gülümsemiş Şenn…
Dere tepe gidip köye yaklaştıklarında bir ekin tarlası görmüş Şenn ve tekrar sormuş...
“Bu ekinler yenmiş mi yenmemiş mi?”
“Be cahil ! Ekini saplarıyla görüyorsun da yenip yenmediğini mi soruyorsun?” diyerek sinirlenmiş adam… Yine cevap vermemiş Şenn…
Köye vardıklarında ise bir cenazeye rastlamışlar. Şenn yine sormadan duramamış…
“Bu tabutun içindeki ölü mü, yoksa diri mi?”
Adam iyice sinirlenmiş artık… “Yahu” demiş, “Senin gibi ahmak ve cahilini de hiç görmedim! Görmüyo musun adam ölü ki tabutun içinde, ölü ki gömecekler !”…
Ama sorularına bir anlam veremese de, sinirlenip kızsa da “Tanrı misafiri” diyerek Şenn’i o gün evinde misafir etmiş… Kızını çağırıp, hazırlık yapmasını istemiş…
Kız ise misafirin kim olduğunu sormuş…
“Biraz saf, hatta ahmakça biri” demiş adam ve kendisine sorulan soruları anlatmış… Fakat kızı, “Baba, o adamda, soruları da hiç ahmakça değil” diyerek, soruları açıklamaya başlamış…
“Birinci sorusu, ‘Ben mi söze başlayayım, sen mi başlarsın?’ demektir…
İkincisi, ‘Ekin sahipleri ekinin parasını acaba yemişler midir?’ demektir,
Üçüncüsü ise ‘Acaba bu ölü kendi adını yaşatacak evlat bırakmış mıdır?’ demektir”…
Bunun üzerine adam, Şenn’in yanına dönüp soruların cevabını aktarmış. Şenn ise
“Bu cevap senin değil. Kimden öğrendiğini söyler misin?” diye sormuş…
Adam utana sıkıla, “Kızımdan” demiş, “Benim bir kızım var, adı Tabaka… Ondan öğrendim”…
Bunun üzerine Şenn, “Ben evlenmek için işte böyle bir kız arıyordum” diyerek, kıza talip olmuş… Ve evlenmişler, Şenn, kızı alıp evine, ailesine götürmüş.
Ailesi ve çevredekiler evlilik öykülerini duyunca, “Vâfeka Şenn Tabaka” demişler, Yani “Şenn’in Tabaka ile evliliği uygun düştü”,
Ya da“Kap kapağına uygun düştü”…
Çünkü “Şenn; su kabı”, Tabaka” ise “Kapak” demekmiş…
Böyle anlatıyor kaynaklar… Neyse onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine… Bize de onlardan bu deyim yadigar kalmış…
Bu söz zamanla dilimize de geçmiş ve “Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş” deyimine dönüşmüş…
Deyim günümüzde  “Birbirine benzeyen iki kişinin birbirlerini bulup uyum içinde olmaları, birbirlerinin eksik yanlarını tamamlayıp gidermeleri” anlamında kullanılsa da… “Hoşa gitmeyen olumsuz özellikleri birbirine benzeyen kişilerin, birbirleri ile uyumunu vurgulamak için ikisi de değersiz bu kişilerin bir araya gelişleri de arkadaşlıkları da yakışmış” anlamında alay ve yergi amaçlı da kullanılır.