26 Mayıs 2016 Perşembe


“Şovenizm”…
Uzun yıllar çalışıp emekli olduğum kurum, değişik kadroların arenasıydı sanki…
O kadar değişik kadro tanımı vardı ki aynı işi yapanlar bile farklı kadrodaydılar.
Herkesin ulaşmak istediği kadro ise belliydi.
O kadroda olan pek çokları, diğer kadrolara “değişik” bakarken, diğerleri de onlara “değişik” bakıyordu elbet…
Pek çok arkadaş, o kadroda bulunan bazılarının tavırlarından rahatsız olsalar da sınav mınav, siyasi dayı falan kendileri de o kadroya geçtiklerinde, 
Kazandıkları o ünlü kadronun bir numaralı sevdalısı, fanatiği, “şoven”i olup çıktılar…
Çünkü her ne kadar o kadroda olanlara kızsalar da kadronun kendisine ve gücüne öylesine inanmışlar, öylesine sevdalanmışlardı ki…
Yıllarca o kadroyu almak için debelenmiş, alınca da “ne oldum delisi” olup çıkmışlardı… O zaman onlara da söylemiştim…
“En güçlü şovenizm döneklerdedir”…
“Şovenizm” sözcüğü, TDK Sözlüğünde “Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım” olarak açıklansa da…
Abartılı, saldırgan bir vatanseverlik ve ulusal üstünlük inancı olarak algılansa da…
Yalnızca vatan, ulus veya ırkla ilgili değildir “şovenizm”…
Şovenizm, bir kişinin üyesi olduğu herhangi bir grubun üstünlüğünü tartışmasız kabul edip, aşırı taraftarlığını yaptığı bu grubun, rakip gruplara karşı üstünlük iddiasını kin ve nefret içeren söylem ve eylemlerle ortaya koymasıdır aslında…
Bu nedenle, ırk, ulus şovenizmi yanında, din şovenizmi, mezhep şovenizmi, bölge şovenizmi, takım şovenizmi, erkek şovenizmi, hatta mimaride bile şovenizm vardır…
Hatta hatta anlattığım gibi iş, meslek, kadro şovenizmi bile oluşabilir insanda…
Sonuçta bu olay, insanın “o şeye” olan bağlılığı, sevgisi, inanmışlığının bir sonucudur.
“Şovenizm”, bir kişinin adından doğmuş bir kavram aslında…
Gerçekliğine veya yaşamış olduğuna ilişkin hep bir “mim” konsada…
Tarihi kaynaklara göre bu kavramın isim babası “Nicolas Chauvin”…
“Chauvin”, rivayetlere göre 1780 yılında Fransa’nın Rachefort kasabasında doğar. Napolyon’un ordusunda asker olan bu adam, Fransa ve özelliklede Napolyon için savaşırken ölümlerden döner. Tam 17 kez yaralanır çünkü…
Ama yine de savaşmaktan vazgeçmez, Napolyon’un ardından ayrılmaz…
Nicolas Chauvin, komutanı Napolyon’a karşı o kadar sarsılmaz, o kadar fanatik sadakatle bağlı bir askerdir ki Napolyon’un “tarihte benzeri olmayan bir lider” olduğuna inancı sonsuzdur, asla sarsılmaz…
Napolyon 1814 yılında sürgüne gönderildiğinde bile her yerde, bulunduğu her ortamda komutanını ateşli bir şekilde savunur. “Napolyon gibi başka bir vatansever olamayacağı, öylesinin de bir daha yetişmeyeceği” konusunda çok ısrarcıdır…
Onun için başkalarıyla dalaşmaktan ve kavgadan bile çekinmez…
Oysa Fransızlar Napolyon’dan kurtulmuş olmaktan çok mutludurlar.
Bu nedenle de “Chauvin”in her yerde, her durumda ve her zaman Napolyon’u savunuyor olması ile alay etmeye başlarlar…
“Şovenizm” ya da Fransızca yazılışıyla “Chauvinism” sözcüğünün doğuşu ise bir tiyatro oyunu sayesinde olur. 1831 yılında bir tiyatro oyunu sahneye konur…
“La Cocorde Tricolere” adlı bu komedide “aşırı derecede milliyetçi” bir figür vardır ve adı “Chauvin”dir. Yazar “Cogniard” bu karakteri yazarken “Nicolas Chauvin”den ilham almıştır. Oyunda “aşırı milliyetçilik, ileri derecede vatanseverlik, vatanı uğruna saldırmayı göze alma”, mizahi olarak “Chauvinism” şeklinde isimlendirilmiştir…
Ünlü Alman sosyolog Eugen Lemberg şöyle diyor…
“…Bir suçlu arayan tarafların, yaşanan kayıpların acısı ile suçu karşılıklı olarak birbirlerine atması, karşılıklı nefreti ve beraberinde güçlü milliyetçilik propagandalarını ve şovenizmi doğurur. Siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduranlar ise bu düşünceleri, halk arasında daha da yayılmasını sağlayarak kendi yararları ve çıkarları için kullanırlar…”