“Şovenizm”…
Uzun
yıllar çalışıp emekli olduğum kurum, değişik kadroların arenasıydı sanki…
O
kadar değişik kadro tanımı vardı ki aynı işi yapanlar bile farklı
kadrodaydılar.
Herkesin
ulaşmak istediği kadro ise belliydi.
O
kadroda olan pek çokları, diğer kadrolara “değişik” bakarken, diğerleri de
onlara “değişik” bakıyordu elbet…
Pek
çok arkadaş, o kadroda bulunan bazılarının tavırlarından rahatsız olsalar da
sınav mınav, siyasi dayı falan kendileri de o kadroya geçtiklerinde,
Kazandıkları
o ünlü kadronun bir numaralı sevdalısı, fanatiği, “şoven”i olup çıktılar…
Çünkü
her ne kadar o kadroda olanlara kızsalar da kadronun kendisine ve gücüne
öylesine inanmışlar, öylesine sevdalanmışlardı ki…
Yıllarca
o kadroyu almak için debelenmiş, alınca da “ne oldum delisi” olup çıkmışlardı…
O zaman onlara da söylemiştim…
“En
güçlü şovenizm döneklerdedir”…
“Şovenizm”
sözcüğü, TDK Sözlüğünde “Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında
düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım”
olarak açıklansa da…
Abartılı,
saldırgan bir vatanseverlik ve ulusal üstünlük inancı olarak algılansa da…
Yalnızca
vatan, ulus veya ırkla ilgili değildir “şovenizm”…
Şovenizm,
bir kişinin üyesi olduğu herhangi bir grubun üstünlüğünü tartışmasız kabul
edip, aşırı taraftarlığını yaptığı bu grubun, rakip gruplara karşı üstünlük
iddiasını kin ve nefret içeren söylem ve eylemlerle ortaya koymasıdır aslında…
Bu
nedenle, ırk, ulus şovenizmi yanında, din şovenizmi, mezhep şovenizmi, bölge
şovenizmi, takım şovenizmi, erkek şovenizmi, hatta mimaride bile şovenizm
vardır…
Hatta
hatta anlattığım gibi iş, meslek, kadro şovenizmi bile oluşabilir insanda…
Sonuçta
bu olay, insanın “o şeye” olan bağlılığı, sevgisi, inanmışlığının bir
sonucudur.
“Şovenizm”,
bir kişinin adından doğmuş bir kavram aslında…
Gerçekliğine
veya yaşamış olduğuna ilişkin hep bir “mim” konsada…
Tarihi
kaynaklara göre bu kavramın isim babası “Nicolas Chauvin”…
“Chauvin”,
rivayetlere göre 1780 yılında Fransa’nın Rachefort kasabasında doğar.
Napolyon’un ordusunda asker olan bu adam, Fransa ve özelliklede Napolyon için
savaşırken ölümlerden döner. Tam 17 kez yaralanır çünkü…
Ama
yine de savaşmaktan vazgeçmez, Napolyon’un ardından ayrılmaz…
Nicolas
Chauvin, komutanı Napolyon’a karşı o kadar sarsılmaz, o kadar fanatik sadakatle
bağlı bir askerdir ki Napolyon’un “tarihte benzeri olmayan bir lider” olduğuna
inancı sonsuzdur, asla sarsılmaz…
Napolyon
1814 yılında sürgüne gönderildiğinde bile her yerde, bulunduğu her ortamda
komutanını ateşli bir şekilde savunur. “Napolyon gibi başka bir vatansever
olamayacağı, öylesinin de bir daha yetişmeyeceği” konusunda çok ısrarcıdır…
Onun
için başkalarıyla dalaşmaktan ve kavgadan bile çekinmez…
Oysa
Fransızlar Napolyon’dan kurtulmuş olmaktan çok mutludurlar.
Bu
nedenle de “Chauvin”in her yerde, her durumda ve her zaman Napolyon’u savunuyor
olması ile alay etmeye başlarlar…
“Şovenizm”
ya da Fransızca yazılışıyla “Chauvinism” sözcüğünün doğuşu ise bir tiyatro
oyunu sayesinde olur. 1831 yılında bir tiyatro oyunu sahneye konur…
“La
Cocorde Tricolere” adlı bu komedide “aşırı derecede milliyetçi” bir figür
vardır ve adı “Chauvin”dir. Yazar “Cogniard” bu karakteri yazarken “Nicolas
Chauvin”den ilham almıştır. Oyunda “aşırı milliyetçilik, ileri derecede
vatanseverlik, vatanı uğruna saldırmayı göze alma”, mizahi olarak “Chauvinism”
şeklinde isimlendirilmiştir…
Ünlü
Alman sosyolog Eugen Lemberg şöyle diyor…
“…Bir suçlu arayan
tarafların, yaşanan kayıpların acısı ile suçu karşılıklı olarak birbirlerine
atması, karşılıklı nefreti ve beraberinde güçlü milliyetçilik propagandalarını
ve şovenizmi doğurur. Siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduranlar ise bu
düşünceleri, halk arasında daha da yayılmasını sağlayarak kendi yararları ve
çıkarları için kullanırlar…”