“Havsala”…
Tarih
boyu insan aklının almadığı çok şey olmuş yeryüzünde…
Misal,
“Büyü” de bunlardan biri…
Ne
olduğunu, nasıl olduğunu asla anlamamış insanoğlu…
Anlamamış,
anlamadığı, aklı ermediği içinde korkmuş hep…
“Büyü”
insanların, doğaüstü ya da mistik yöntemlerle, doğal dünyayı etkilediklerini
öne sürdükleri yöntemler bütünü kısacası…
Kimi
karışımlar hazırlayarak, kimi büyülü sözler söyleyerek, kimi şekil ya da
semboller çizerek, kimi kan veya hayvan yağı kullanarak, kimi de bir insanı
sembolize eden kuklalar kullanarak büyü yaptığını iddia etmiş…
Kimi
zengin, sağlıklı ve başarılı olmak için, kimi şanslı ve kısmeti açık biri olmak için, kimi birisini kendine aşık etmek için, kimi de birilerini cezalandırmak
için çalmış büyü yaptığını iddia edenlerin kapısını…
Ortaçağ’da
din adamı, mezarcı, şifacı, demirci türü bazı meslek erbabının ve ayrıca ruhsal
engeli olanların büyücü olduğuna inanılmış…
Bu
engellilerin büyü yaparken “çarpıldıklarına” inanılmış çünkü…
Büyücülük
Mezopotamya’da filizlenip, MÖ.3 bin yıllarında Mısır ve Babil’de altın çağını
yaşamış, pek çok el yazması kitap da yazılmış bu konuda…
En
ünlüsü ise 15.yy.da sihirbaz “Ma Abra-Melin”in yazdığı “Kutsal Sihir” kitabı…
Şöyle
yazıyor kitapta…
“Maddi
dünya kötü ruhların etkisindedir. Ancak büyücü, koruyucu meleğinin yardımıyla
ve büyüsel uygulamalara başvurarak kötü güçlere karşı koyabilir, kötü ruhları
yönetebilir…”
“Büyü”
sözcüğü, “etkileme, yayılma, örtme, kapatma” gibi anlamlar içeren Türkçe “Büy/Büğ/Böğ” kökünden türemiş bir sözcük. Eski Türklerde
“böğe” şaman demek...
Eski
Türklerde büyü oldukça önemli, doğada bir takım gizli güçler var çünkü.
Orhun
Kitabelerinde “yer-su/yar-sub”, Uygurlarda “yir-suv” olarak ifade edilen
“doğadaki bu gizli güçler”, korkulan ve saygı gösterilmesi gereken şeylerdir.
Bir
yerin kutsal kabul edilmesinin nedeni, bu yerlerin “ruhu” olmasıdır. Çünkü
oraların sahibi “izi”lerdir. Bunlara ayrıca “iye”, “yiye”, “eye” gibi isimlerde
verilir ki bu inanış halen bazı bölgelerimizde “bizden iyiler” şeklinde
yaşamaktadır…
“Şaman”
din adamı demek olsa da bazı lehçelerde “büyücü” ve “kahin” anlamına da
geliyor. Şamana Altay Türkleri “kam”, Kırgız ve Kazaklar “baksa” ya da “bakşı”
diyor..,
İyi
ruhlar “Ülgen” başkanlığında gökte, kötü ruhlar ise “Erlik” başkanlığında
yeraltında bulunuyor. Dengeyi sağlayan kişi ise “Şaman” olmuş hep…
Bunu
nasıl yaptığını, neyle yaptığını bilmesek de…
Bilsek
de anlayamayacağız belki de…
“Aklım
havsalam almadı” deyip çıkacağız hemen…
Anlamadığımız,
anlayamadığımız ya da anlamak istemediğimiz her şeyde aynı sözler dökülüyor
dilimizden çünkü…
“Aklım
havsalam almıyor”…
Peki
nedir bu “havsala”…
Sözlükler, “Zihnin bir şeyi anlama ve kavrama yetisi,
kavrayış” olarak açıklıyor…
“Madden
anlama gücü” şeklinde açıklayanlarda var…
“Havsala”
sözcüğü Arapça “hawsala” sözcüğünden geçmiş dilimize…
“Kuş
kursağı, Mide” anlamına geliyor. Ama…
Sözcüğü
ilginç kılan Anatomi bilimi açısından olan anlamı… Çünkü…
“Leğen
kemiği, Leğen kemiğinin alt büyük boşluğu” anlamları yanında, kadınlarda
“Orgazma yardımcı olan kaslara” da “havsala kasları” deniyor…
“…Havsala kasları, havsala kemiği içinde,
vajinayı saran, at nalı şeklindeki uyarıcı kaslardır. Kadının orgazmındaki karakteristik bir
belirti, havsala kaslarının kasılmasıdır…”
Anatomi
ile ilgili kitaplar böyle yazıyor… O nedenle…
“Aklım havsalam almıyor”
derken bence bir kez daha düşünün…