30 Mayıs 2016 Pazartesi


“Havsala”…
Tarih boyu insan aklının almadığı çok şey olmuş yeryüzünde…
Misal, “Büyü” de bunlardan biri…
Ne olduğunu, nasıl olduğunu asla anlamamış insanoğlu…
Anlamamış, anlamadığı, aklı ermediği içinde korkmuş hep…
“Büyü” insanların, doğaüstü ya da mistik yöntemlerle, doğal dünyayı etkilediklerini öne sürdükleri yöntemler bütünü kısacası…
Kimi karışımlar hazırlayarak, kimi büyülü sözler söyleyerek, kimi şekil ya da semboller çizerek, kimi kan veya hayvan yağı kullanarak, kimi de bir insanı sembolize eden kuklalar kullanarak büyü yaptığını iddia etmiş…
Kimi zengin, sağlıklı ve başarılı olmak için, kimi şanslı ve kısmeti açık biri olmak için, kimi birisini kendine aşık etmek için, kimi de birilerini cezalandırmak için çalmış büyü yaptığını iddia edenlerin kapısını…
Ortaçağ’da din adamı, mezarcı, şifacı, demirci türü bazı meslek erbabının ve ayrıca ruhsal engeli olanların büyücü olduğuna inanılmış…
Bu engellilerin büyü yaparken “çarpıldıklarına” inanılmış çünkü…
Büyücülük Mezopotamya’da filizlenip, MÖ.3 bin yıllarında Mısır ve Babil’de altın çağını yaşamış, pek çok el yazması kitap da yazılmış bu konuda…
En ünlüsü ise 15.yy.da sihirbaz “Ma Abra-Melin”in yazdığı “Kutsal Sihir” kitabı…
Şöyle yazıyor kitapta…
“Maddi dünya kötü ruhların etkisindedir. Ancak büyücü, koruyucu meleğinin yardımıyla ve büyüsel uygulamalara başvurarak kötü güçlere karşı koyabilir, kötü ruhları yönetebilir…”
“Büyü” sözcüğü, “etkileme, yayılma, örtme, kapatma” gibi anlamlar içeren Türkçe “Büy/Büğ/Böğ”  kökünden türemiş bir sözcük. Eski Türklerde “böğe” şaman demek...
Eski Türklerde büyü oldukça  önemli,  doğada bir takım gizli güçler var çünkü.
Orhun Kitabelerinde “yer-su/yar-sub”, Uygurlarda “yir-suv” olarak ifade edilen “doğadaki bu gizli güçler”, korkulan ve saygı gösterilmesi gereken şeylerdir.
Bir yerin kutsal kabul edilmesinin nedeni, bu yerlerin “ruhu” olmasıdır. Çünkü oraların sahibi “izi”lerdir. Bunlara ayrıca “iye”, “yiye”, “eye” gibi isimlerde verilir ki bu inanış halen bazı bölgelerimizde “bizden iyiler” şeklinde yaşamaktadır…
“Şaman” din adamı demek olsa da bazı lehçelerde “büyücü” ve “kahin” anlamına da geliyor. Şamana Altay Türkleri “kam”, Kırgız ve Kazaklar “baksa” ya da “bakşı” diyor..,
İyi ruhlar “Ülgen” başkanlığında gökte, kötü ruhlar ise “Erlik” başkanlığında yeraltında bulunuyor. Dengeyi sağlayan kişi ise “Şaman” olmuş hep…
Bunu nasıl yaptığını, neyle yaptığını bilmesek de…
Bilsek de anlayamayacağız belki de…
“Aklım havsalam almadı” deyip çıkacağız hemen…
Anlamadığımız, anlayamadığımız ya da anlamak istemediğimiz her şeyde aynı sözler dökülüyor dilimizden çünkü…
“Aklım havsalam almıyor”…
Peki nedir bu “havsala”…
Sözlükler,  “Zihnin bir şeyi anlama ve kavrama yetisi, kavrayış” olarak açıklıyor…
“Madden anlama gücü” şeklinde açıklayanlarda var… 
“Havsala” sözcüğü Arapça “hawsala” sözcüğünden geçmiş dilimize…
“Kuş kursağı, Mide” anlamına geliyor. Ama…
Sözcüğü ilginç kılan Anatomi bilimi açısından olan anlamı… Çünkü…
“Leğen kemiği, Leğen kemiğinin alt büyük boşluğu” anlamları yanında, kadınlarda “Orgazma yardımcı olan kaslara” da “havsala kasları” deniyor…
 “…Havsala kasları, havsala kemiği içinde, vajinayı saran, at nalı şeklindeki uyarıcı kaslardır.  Kadının orgazmındaki karakteristik bir belirti, havsala kaslarının kasılmasıdır…”
Anatomi ile ilgili kitaplar böyle yazıyor… O nedenle…
“Aklım havsalam almıyor” derken bence bir kez daha düşünün…