4 Mayıs 2016 Çarşamba


“Faşalaklı”…
Gelinle damat çok mutluydu…
Evleniyorlardı nihayet.
Uzun sürmüştü çünkü bekleyişleri.
İlişkilerine destek verenler çoğunlukta olsa da karşı çıkanlarda olmuştu elbette.
Ama asıl, hayatı daha rahat devam ettirecek koşulların oluşmasını beklemişlerdi.
Düğünleri de oldukça eğlenceli ve keyifli geçmişti…
Oynamayan, göbek atmayan kimse kalmamıştı…
Pist oynayanlarla, eğlenenlerle dolup taşmıştı.
Ama işte sonu yaklaşmıştı artık düğünün,
Salonun onlara ayrılan saatleri tükenmişti çünkü…
Davetliler yavaş yavaş salonu boşaltırken, bir yandan son tebrikler alınıyor,
Bir yandan da o anı yaşatacak ve bir ömür saklanacak fotoğraflar çekiliyordu.
Ama birden…
Bir çığlık…
Bir kadın çığlığı…
Oldukça korkunç, insanı “çok kötü şeyler oldu” diye düşündüren,
İçini korku ile dolduran, dizlerinin bağını çözen bir çığlık…
Önce herkes korkuyla sesin geldiği yere döndü.
Ses salonun kapısından geliyordu.
Çığlık atan kadın dizleri üzerine düştü, sanki bayılmak üzereydi…
Sonra herkes telaşla fırladı.
Gelinle damat şaşkın kalakalmışlardı salonun orta yerinde…
Gelin üzgün, şaşkın, telaşlı, korkmuş bir durumda sağa sola bakınıyordu…
Damat ise ne yapacağını bilemeden öylece kalakalmıştı…
Gelinin yanında mı kalmalı, olaya müdahale etmek için çıkmalı mıydı?
Bir süre sonra gelini bir arkadaşına emanet edip dışarı çıktı.
Çığlık atan kadın, salonun kapısındaydı hala…
Hem ağlıyor hem de çığlık atmaya devam ediyordu.
Damat kapıdan dışarı çıktı…
Oldukça büyük bir kavga vardı dışarıda.
Gelin tarafı ile damat tarafı arasında bir kavga…
Davetlilerin yarısı kavgayı ayırmaya çalışsa da…
Diğer yarısı birbirlerine yumruk sallıyordu.
Bir süre sonra iki tarafın büyüklerinin ve yaşlılarının araya girmesi, hatta kendi akrabalarına bir iki tokat atmalarıyla son buldu kavga.
Ama gelinle damadın içinde bu kavganın tortusu hep kaldı…
O güzel günü anacak fotoğrafları bile sınırlı kalmıştı çünkü…
Ansalar bile bu kavgayı unutamadılar asla.
Oysa…
Kavga, iyi yönetilememiş bir sürecin sonucuydu sadece…
Bir düğün ritüeli olan “araba önü kesme” sonucu ağız dalaşı olarak başlamış,
Gençlerin itiş kakışı ile kıvılcım almıştı.
Birilerinin gelip “yapmayın, ayıp oluyor” demesi ile bitebilecek bir durumda iken,
Kadının çığlığı ile alevlenmişti.
Herkes ne olduğunu bile anlamadan hatta anlamaya bile çalışmadan yakaladığına vurmaya başlamıştı.
Ağız dalaşı itişmeye, çığlıkla birlikte itişme meydan savaşına dönüşmüştü.
Kısacası, bir “faşalaklı” düğünü berbat etmişti.
Gelinle damadın içinde, yıllarca kalacak tortuyu bile düşünmemişti…