“Bozuk saatin varsa köylüye götür,
çavdar sapından zemberek taksın”…
Sokrates
“Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” derken,
Fuzuli,
“Bilmiyorum diyebilmek bilgelik ister” der…
Ama
bilmediğini bilmediğinden mi yoksa itiraf bilgeliğine sahip olmadığından mı
bilinmez ama “o sözcüğü” demez, diyemez çoğu kişi…
Bilmek
veya fikir sahibi olmakla, bilgi sahibi olmak karıştırılır çünkü…
“Cehalet”
Arapça kökenli, “Bilgisizlik, Bilmezlik, Cehil” anlamında bir sözcük…
Yani
kendine ve topluma zarar verecek derecede bilgisizlik…
Ama
kulaktan dolma birkaç bilgiyi her şeyin sırrı gibi görmek kolay gelir.
Temellendirmeden,
doğruluğunu araştırmadan, sorgulamadan kolay yoldan elde edilmiş kırık dökük
birkaç şeyle dünyanın değiştirebileceğine inanılır.
“Bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” gerçeği akla bile getirilmez…
Ama
konuşur, ahkam keser, akıl verir, vazife olsun olmasın her şeye dalınır.
Bir
bilgeye sormuşlar; “Bir insanın akıllı olduğunu nasıl anlarsınız?” diye…
“Konuşmasından”
demiş bilge. “Ya konuşmazsa?” diye tekrar sormuşlar.
Gülümseyerek
yanıtlamış, “O kadar akıllı insan yoktur”…
Bilinen
bir konuda cesaret göstererek “var olmak” önemli elbette…
Ama
ya bilinmeyen konuda, “bilenden” daha çok var olmak?
Yani
“Dunning-Kruger Sendromu” gibi misal…
Justin
Kruger ve David Dunning ABD’de Cornell Üniversitesi’nde iki psikolog…
Bu iki
bilim insanı 1999 yılında bir teori atıyorlar ortaya.
Bizde
“cahil cesareti” denen türden bir teori… Diyorlar ki…
“Yetkin
olmayan insanlar, bilgisizliklerini fark edecek, vardıkları sonuçlar ve
talihsiz seçimlerin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir.”
“Yetkin
olmayan insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedirler. Cehalet, gerçek
bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”
“Yetkin
olmayanlar en üst makamlara layık olduklarını düşünüp bu makamları isterken,
yetkin olanlar mütevazı davranıp sessiz kalırlar.”
Araştırmalar
başlar sonra… İnsanlar üzerinde fizyolojik ve zihinsel araştırmalar,
öğrencileri üzerinde deneyler yapılır.
Bu araştırmalar sonunda şu sonuca varılır…
“İşinde
çok iyi olduğuna yürekten inanan yetersiz kişi, kendini ve yaptıklarını
övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan
hiçbir rahatsızlık duymaz. Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür”.
“Gerçekten
bilgili ve yetenekli insanlar çalışma yaşamında fazla alçak gönüllü davranarak
öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin
bilinmesini beklerler. Beklerken de kırılır, kendilerini daha da geriye
çekerler.”
Cahil
bir toplumun özeti gibi sanki…
Nietzsche
şöyle demiş…
“Cahil
bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse bile, hiçbir zaman
özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil bir toplumla
seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen bir adama hangi kitabı okuyacağını sormak
kadar ahmaklıktır”…
Sonrası
mı?
“Bozuk
saatin varsa köylüye götür, çavdar sapından zemberek taksın”…
“Köylü”, çoğunluğu
anlatmak için sözün gelişi elbette…