25 Mayıs 2016 Çarşamba


“Bayır aşağı kavga olmaz, atta duran var, duramayan var”…
Çeşitlemeleri olsa da “El yumruğu yemeyen kendininkini Bozdoğan armudu sanır”  diye bir atasözü vardır hani…
Eğer teke tek, yeke yek yapılırsa mertçedir kavga, çıkar “paylaşır kozunu” hasımlar.
Ama kalmadı böylesi artık. Köroğlu’nun dediği gibi,  “tüfek icat oldu mertlik bozuldu”.
Çok eskiden “kabadayılar” vardı misal…
Şimdilerde neyin ne olduğu, hangisinin kim olduğu birbirine karışsa da…
“Efendi Kabadayılar”, “Tulumbacı Kabadayılar” ve “Külhanbeyleri” şeklinde bir sınıflandırma var aralarında…
“Efendi Kabadayı” denen esas kabadayılar, özellikle dürüst ve mahallelerinin koruyucusu olanlardı. Kendilerine göre örf, adet, kural ve raconları olan bu adamlar, mahallede oluşan sorunları çözmeye çalışır, kadınları ayak takımının tacizlerine karşı korur, gençlerin kötü alışkanlıklarına engel olur, kendilerini övmez, zayıf ve güçsüzleri korurlardı. Silah taşır ama kullanmayı sevmezlerdi. İşlerini ise genellikle “Osmanlı tokadı” ve yumrukla çözerlerdi.
Giyinişleri normal kimselerden pek farklı olmasa da tek fark, silahlarını ya da “saldırma”larını gizlemek için omuzlarına attıkları ceketleriydi.
En büyük korkuları ise kendilerine, aşağılayıcı saydıkları “külhanbeyi” denmesiydi… Kabadayılar kendi aralarında anlaşmazlığa düşünce, sorunun çözümü için kadıya değil, bir tür “hakem heyeti” olan yaşlı ve saygın kabadayılardan oluşan “racon kesme heyeti”ne başvururlardı.
“Racon” sözcüğü, dilimize 16.yy.da Venedikli denizciler sayesinde geçmiş bir sözcük.
“Hak, hukuk, kural” demek olan “ragione” sözcüğünden geliyor…
Her iki tarafı da dinleyen heyet, raconu keser ve verilen karar kesindir. Karara iki taraf birden itiraz ederse, tek seçenek vardır, “ölümüne kavga”…
“Tulumbacı Kabadayılar” ise yalnızca yangınlarda görünürlerdi...  Onlar için“çatışma”, yalnızca tulumbacı takımları arasındaki rekabet demekti… . İlk itfaiyecilerdi çünkü…
Kendilerine has tavırları, argo dilleri, birbirine benzer kıyafetleri vardı….
Sıfır kalıp, dar Beyoğlu Vişne Çürüğü fes, yakası büzme omuzdan ilikli mintan, yenlerinin içi mor kadife kısa dar ceket, yün kuşak, bol pantolon, yumurta ökçe ayakkabı ya da arkalığı ve ökçesi olmayan “şıpıdık” denen pabuç giyerlerdi…
Omuzlarında saldırma ya da bellerinde kamaları vardı. Saçlarının tepesinde ve yanlarda perçem bırakır, sık sık sol kollarını kıvırıp sonra fıskiye gibi tükürürlerdi…
“Külhanbeylik” ise ilk olarak “Gedikpaşa” hamamında ortaya çıkan bir kavram...
İşsiz takımı, hamamın ısınması için ateş yakılan bölüm olan “külhan”larda kalır, karşılığında odun, kömür taşırlardı. Adlarını da hamam külhanından almışlardır.
Hamama gelenlerin değerli eşyalarını çalıp, şikayet edeni de topluca saldırıp dövmekten çekinmeyen külhanbeyleri, halkın gözünde, her türlü ahlaksızlığı yapabilecek kişilerdi. Genellikle kimsesiz ve başıboş gençler olan külhanbeyleri için “külhan”, anasız babasız olmanın tercih nedeni sayıldığı bir tür okuldu. Belli bir yaşın altında olanların dışarıya tek başına çıkmaları yasaktı. Yahudiler dışında herkesten her şey istemeleri, özellikle de ekabir takımına sataşmaları serbestti.
Omuz atmak, dirsek vurmak, laf atmak, sarkıntılık etmek günlük eğlenceleriydi.
Külhanbeyleri cakalı şekilde boyun kırar, “levendane” denen “it adımı” ile “kabararak” yürürlerdi... Bellerine sardıkları uzun şal kuşağın ucu, yürürken yerde sürünürdü…
Külhanbeyleri geçmişte “ayak takımı” sayılırken, şimdi sözcük anlamı bile değişti…
Hepsi birer kabadayı sayılıyor artık…
Bulundukları yerden ya da kendilerinden, kendileri de emin değiller ki,
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyerek kendilerini sorguluyorlar sanki…
Ne eşit şartlarda kavga kaldı, ne de rekabet…
Herkes parasına, tanıdığına, arkasına güveniyor artık. Rakibinde bunlardan hiç biri olmasa bile, yine de kendisinde olanları devreye sokmaktan çekinmiyor kimse…
Korkaklığın tanımı gibiler kısaca…
Kimileri de sırf “dayandıklarını yerleri” gösterebilmek için Osmanlı dönemi Arnavutları gibi davranmaktan çekinmiyor… Hani “Arnavutlar, canları sıkılınca kuşaklarını salarlarmış ki sırf biri bassında kavga çıksın diye”, bugünkülerde aynen öyle…
Hissettikleri ise güven değil, kibir…
Kimin kim olduğu ya attan ya da eşekten düşünce belli olacak…
Şimdilik devran külhanbeylerinin kısacası…