“Navrak”…
“Vurur
yüze ifadesi, bilmem ne olmuş bi’tanesi”…
Başlarda
sadece bir şarkı sözüydü ama sonradan sosyal medyanın en sevdiği ve her duruma
kullandığı “maymuncuk” oldu… Peki “ifadesi” gerçekten yüze vurur mu?
Kaynaklar
Babil’de beden dili ve yüz okuyan kişiler olduğunu ve insanların
“çözemedikleri” kişiler için bunlardan yardım istediğini yazıyor.
Ayrıca
yine eski Çin’de “yüz okuma”, en ilgi duyulan alanların başında gelmiş. Konunun
uzmanları insanların yüzüne bakarak onların kişiliklerini anlamaya çalışmışlar.
Bunu yaparken de yüzde bulunan 12 noktanın sadece 5’ine bakmışlar.
Yani
“kaş, göz, kulak, burun ve ağız”… Geriye kalan 7 noktayla, “çene, yüz
çizgileri, kaşlar, baş tipi, ben, gamze” ile kimse ilgilenmemiş… Ama o
zamanlar…
Çünkü
şimdilerde uzmanlar, yüzde bulunan her noktayla ilgileniyor…
Misal,
“Paul Ekman” ünlü bir antropolog…
1970’li
yıllardan bu yana, “insan duygularının yüz ifadelerine ve mimiklere yansıması”
konusunda bilimsel çalışmalar yapan bir uzman…
Paul
Ekman’ın yaptığı çalışmalara göre ırk, ulus, cinsiyet veya kültür fark
etmeksizin, insan duygularının yüzdeki yansıması evrenseldir. 6 temel ifade,
yani “Öfke, Korku, Tiksinme, Mutluluk, Üzüntü ve Şaşırma”, tüm insanlarda aynı
mimiklerle ifade ediliyor. Hatta Ekman, Papua Yeni Gine’de daha önce hiç başka
bir insan ırkıyla karşılaşmamış yerlilere, değişik ırk ve ulustan insanların
resimlerini gösterdiğinde, ilkel kabile üyeleri bile bu duyguların yüzdeki
yansımasını hemen anlamış…
Paul
Ekman, “Face” (Yüz) adını verdiği çalışmalarında, “korku” gibi en evrensel
olanından, “Latin Amerika alaycı gülümsemesi”ne kadar, her türlü ifadeyi bir
araya getirip “hangi duyguların yüzdeki hangi kasları harekete geçirdiğini”
belirliyor.
Yaptığı
bu bilimsel çalışmanın sonuçları ise şimdilerde, havaalanlarında yaygın olarak
bulunan terör eylemi gerçekleştirme olasılığı olanlara karşı “yüz tanıma
sistemleri”nden, kumarhanelerde hile yapanları tespit eden kameraların içindeki
akıllı yazılımlara kadar pek çok yerde kullanılıyor.
Ekman’a
göre “yüz ifademiz”, içimizdeki şeylerin
dışa yansımasından başka bir şey değildir. Niyetimiz, hedef, düşünce, mutluluk
veya kızgınlığımız, karşı tarafa olan tüm duygularımız hep yüzümüzdedir…
“Yüz
ifadesi” denen şey aslında, beyinden gelen sinyaller sonucu, yüzdeki belli kas
gruplarının kasılmasıdır ki bu nedenle de duygu ve düşünceleri okumak için ana
araç yüzdür ve yüz, duyguların birincil merkezidir. Hatta on binden fazla ifade
yüzden okunabilir… Hatta bazı insanların yüz ifadeleri, onların kişiliklerini,
tutum ve ahlaki değerlerini de gösterir. Şöyle diyor Paul Ekman…
“İnsanlar
çoğu zaman sergilenen yüz ifadelerine bakmadıkları için birbirlerini anlamakta
sorun yaşarlar”…
Ve
yine California Berkeley Üniversitesi’nde “Keltner” ve Harker” tarafından 30
yıl boyunca yapılan bir araştırma sonucuna göre, “Gülümseme, olumlu duyguların
davranışsal yansıması ve kendisi ile ilgili olarak çevreye verdiği olumlu bir
mesajdır.
Gülümseme
aynı zamanda bireylerin kişiliğine ve geleceğine yönelik ipuçları veren en
önemli göstergedir. Böyle kişiler daha dışadönük, anlaşılmaya ve anlamaya açık,
düşünceli empati yeteneği olan kişiler olduklarından daha sağlıklı ilişkiler
kurar ve daha başarılı olurlar. Zevk ya da mutluluk gösteren tek gülümseme, göz
çevremizdeki kaslarla yanak kaslarımızın aynı anda çalıştığı gülümseme
şeklidir. Bunun dışındakiler ise sahte gülümsemelerdir.” Şimdi…
“Navrak”
sözcüğü, “Yüz, çehre”, “Kılık, giyiniş” olarak açıklansa da aslında genel geçer
anlamı “Yüzün aldığı sevinç ifadesi, yüzdeki aydınlık olma durumu, ışık”
şeklinde açıklanabilir…
Ancak
“Navrak” bir kimsenin yüzünde görülen sıcak, olumlu, dışadönük duyguların
eksikliğini belirtmek amacıyla, olumsuz anlam yüklenerek kullanılan bir
sözcüktür…
Genellikle
yergi ve kızgınlık amaçlı “navraksız” şeklinde kullanılır çünkü…
Hani
“meymenetsiz” gibidir ya da eskilerin çok kullandığı “nursuz” gibi…
Misal,
“Navraksız” denir,
“Hay
senin navrağına tüküreyim” denir,
“Navrağı
batası” denir…
Ki günümüzde her yer,
özellikle de siyaset bunlarla doludur…