5 Şubat 2016 Cuma


"Tay gelmek"...
Zordur eskiden kadının dul kalması…
Ne ekonomik gücü vardır, ne de “çevrenin verdiği rahatsızlığa” dayanacak gücü.
Bir zamanlar yakın olan arkadaşları bile uzaklaşır kendinden. Kendileri için, evlilikleri için, “koca”ları için tehlike görürler nedense…
Yok sayarlar, görünmez kılarlar kendilerince...
Oysa rahat bıraksalar, tüm zorluklara direnecektir belki de kadın…
 Ama düne kadar “bacı” ya da “yenge” diyenler, bugün  “bıyık burar” olmuştur artık.
Başka umarı kalmaz kadının. Diğer zorluklar neyse ama en azından toplumda yine “var olabilmek” için, arkadaşları yanında “görünür olabilmek” için “he” der birine.
Öyle “gönlünün düşmesini” falan da beklemez hiç…
Sonrası…
Sonrası da çocuk için zordur.
Babasız ya da annesiz kalmanın zorluğundan sonra, tanımadığı birisine “baba” ya da “anne” diyebilmenin zorluğu vardır öncelikle.
Zordur “tay gelmek”…
Bilirim zorluklarını, dinledim, izledim yıllarca…
Çünkü iki “karındaşım”,  iki ağabeyim vardı “tay gelen”...
Yirmili yaşların başında iki çocukla dul kalmış rahmetli annem…  
Yakın arkadaşlardan soğukluk, etraftan bir sürü rezillik…
Rahmetli babam çıkıp gelmiş başka bir köyden, çalışmak için…
O da aynı yaşlarda…
Annemi görmüş,  gönlü düşmüş. “Dul” demişler, “olsun” demiş…
Babam bekar, ilk evliliği…
O da yetim büyümüş, ne evlilik nedir biliyor, ne “nasıl baba olunur”u…
Ne de şimdikilerin deyişiyle çocuk için bir “hazırlığı” var…
Ama birden yanında iki çocuk…
Ne sevmeyi biliyor, ne de nasıl davranılacağını…
Ağabeylerim için ise…
Yanlarında tanımadıkları bir yabancı…
“Baba” deseler, babaları değil, demeseler olmuyor…
Otururken de çekiniyorlar, kalkarken de…
“Acaba ekmeği biraz fazla yeseler, baba kızar mı?”
Bilmiyorlar…
Küçük ağabeyim “bebek” olduğundan kolay atlatmış belki ama…
Büyük ağabeyim, ben bildim bileli hep zorlandı “baba” demek için…
Işıklarda yatsınlar, şimdi yine beraberler hepsi…
Ama yine de zordur “tay gelmek”…