"Sümdük"...
Göreneğimiz mi değişti,
Yetiştirilme şeklimiz mi bilmiyorum…
“Sümdükler” sardı dört bir yanı...
Gördüğünden “göz kirası”,
Başkasının yediğinden “diş kirası” peşinde birileri…
Hani Mevlana’nın,
“Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok,
Nice elbiseler gördüm içinde insan yok” demesi gibi,
Kılık kıyafetler düzelse de içindeki adam sayısı gittikçe
azaldı…
Arsızlık,
Açgözlülük,
Utanmazlık,
Asalaklık sardı toplumu…
Sanırsın ki “sadaka kültürü” atalarımızdan kalan miras…
Sıkı sıkıya bu kültürle sıvanmış insanlar her yerde…
Televizyon “yarışmalarında”, hepi topu açacağı bir
kutuyken,
“Ne olur yardım edin Memedali beeyyy” diye ortalığa
saçılan sümdüklerle beraber toplumun tüm ayarları, tüm düzeni farklı bir şekil
aldı…
Toplum, “naylon bir oyuncak” ya da “plastik bir top” için
birbirini ezen bir güruha dönüştü…
Türk toplumunun en büyük erdemlerinden olan,
“Bir elin verdiğini, diğer el görmeyecek” anlayışı,
Verenin de, alanın da her şeyi “ulu orta” yaptığı bir
hale dönüştü…
“Ağlamayana meme vermezler” bu toplumun yeni anlayışı,
“İsteyenin bir yüzü kara” toplumun yaşam felsefesi oldu…
“Sümdük” sözcüğü,
“Arsız, açgözlü, utanmaz, asalak, başkasının yediğinden
isteyen, gördüğünü isteyen” ve “orada burada gezen pis, kılıksız kimse”
anlamlarında,
Antalya, Isparta, Burdur, Denizli, Manisa, Muğla, Aydın,
İzmir, Kütahya, Bilecik, Balıkesir, Edirne, Bulgaristan (Şumnu), Afyon,
Eskişehir, Bolu, Amasya, Ankara, Konya,
Çankırı, Çorum, Kayseri, Nevşehir, Niğde, Tokat, Adana, İçel, Urfa, Maraş ve
Hatay gibi yurdun pek çok yöresinde bilinen ve kullanılan sözcük iken,
Sanki “sümdük” sözcüğünün unutulmasıyla,
Bazı erdemler de unutuldu…