"Duvak"...
Evlilik
törenlerinin olmazsa olmazıdır “duvak”…
Kapatmakta
bir tören gerektirir, açmakta…
Ama açmak,
hiç de kolay değildir hani…
“Yüz
görümlüğü” vermeden, gelini hediyelere boğmadan zor açılır biraz…
Eski Türklerden
bu yana geleneklerle, göreneklerle ulaşmıştır günümüze…
1400
yılından önce yazılmış “Dede Korkut Kitabı”nda “vay al duvağum evesi” şeklinde
geçen “duvak” , “gelinin yüz örtüsü, kırmızı tül” anlamında kullanılmıştır.
Kazaklarda “tumak”,
Bulgarlarda “devak”, Özbeklerde “tuvok”, Kırgızlarda “tubak” olarak kullanılan duvak
sözcüğü, “tuğ+ak” şeklinde türetilip öncelikle “küçük tuğ, küçük alem” anlamına
gelmekte…
“Duvak” sözcüğü
aslında “herhangi bir şeyin tıkacı” anlamında da kullanılmış,
“Açık olan
bir yeri tıkamak” anlamında da…
Ama
kapsadığı alan daha çok gelinin örtüsü olması…
Çünkü…
Duvağın
sırrı, gelini “kötü ruhlardan, kem gözlerden” korumak amacıyla örtülen “al örtü,
kırmızı tül örtü” olmasında gizli…
Gelinin
saflığını korumak amacı taşır öncelikle…
Gelinin
beline bağlanan “kırmızı bağ” da aynı anlamdadır ve saflığın ilanıdır aslında…
Aynı kökten
gelen “tuğla” sözcüğü, “maddeyi maddeye karşı” kapatırken, “duvak” sözcüğü, “maddeyi
maneviyata karşı” kapatmış…