"İki dirhem bir çekirdek"...
“Üüff
fıstık gibi olmuşsun kıızzz !...”
Anlam
olarak aslında kılık kıyafeti kapsamasa da…
Şimdilerde
böyle deniyor.
Ama
eskiden…
Giyim
kuşamına özen göstermiş, şık giyinmiş bir tanıdık, bir arkadaş, yakın bir dost
görüldüğünde, “ay hemşire, vallahi iki dirhem bir çekirdek olmuşsunuz”
deniyormuş…
Gelelim
deyimin öyküsüne…
Ağırlık
ölçüsü olarak “okka”nın kullanıldığı zamanlar ve bir okka 1283 gram…
“Dirhem”
ise hassas bir ağırlık ve okkanın 400’de biri…
Yani
İstanbul için kabul edilen ölçüsüyle 3,207 gram…
Bu
nedenle de dirhem, hassas terazilerin ölçüsü olmuş… Altın ve değerli madenlerle
uğraşan sarraflar hep “dirhemle satmışlar”. Ancak bu hassas teraziler için daha
küçük, daha hassas başka bir ölçüye de gerek duyulmuş…
Buna
da “çekirdek” denmiş ki ağırlığı 5 santigram… Bu ölçü için de bildiğimiz bir
meyvenin çekirdeği kullanılmış…
“Harnup”
yani Keçiboynuzu çekirdeği…
Çünkü…
Keçiboynuzu
çekirdeği, boyutları ne olursa olsun, doğada ağırlığı değişmeyen tek tohum, tek
çekirdek… Sert yapısı nedeniyle, su ve diğer dış etkenlerden de asla
etkilenmeyen bu çekirdeğin her birinin ağırlığı 0,2 gram…
Bu
nedenledir ki antik çağdan bu yana, altın ve değerli madenlerin tartılmasında
hep keçiboynuzu çekirdeği kullanılmış… Günümüzde bile değerli taşlarda ölçü olarak
kullanılan “karat”, bu çekirdekten gelir ve bir karat, 0,2 grama eşittir.
Çünkü…
Keçiboynuzu,
Yunanca “keration” demektir ve Arapça “kırat/karat” sözcüğü bu sözcükten türetilmiştir…
Bu
bilgilerden sonra tekrar başa dönelim…
Deyimin
ortaya çıktığı dönemlerde Osmanlı, dirhemle ölçülen gümüş paraların yanı sıra,
oldukça değerli bir altın para da kullanıyormuş ki o paranın da ağırlığı da
“iki dirhem, bir çekirdek” ölçüsündeymiş…
Yani…
Şık
ve iyi giyinmiş arkadaş ve dostlarına “iki dirhem bir çekirdek olmuşsun”
yakıştırması yapanlar, “altın para gibi kıymetli olmuşsun” - “altın gibi değerli olmuşsun” demek
istemişlerdir aslında…