"Çığır"...
Şimdilerde
kime sorsan, “çığır açıyor”.
Hadi
bilim adamlarını veya sanatçıları anlıyorum...
“Yaptıkları
şeylerle alanlarında bir yol açmış, yöntem bulmuş” olabilirler.
Kısaca
“yenilikçi bir akım başlatmış” olabilirler…
Ama
bitmiyor ki…
Herkes
ne yaparsa yapsın, aynı iddiayı tekrarlıyor.
Kahvede,
“okey” oynayanlar bile aynı şeyin peşinde…
“Arkadaş
bugün destan yazdım, taş çalmada çığır açtım şerefsizim…”
Sanırsın
ki bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açtı…
Bir
de tersi durumlar var.
Yani
“çığırından çıkmalar”…
Yani
“doğru ve uygun gidişten ayrılarak düzelemez hale gelmeler”…
Yani
“amacından saparak, düzeltilmesi güç bir durum almalar”…
Ama
bunu kimse üstlenmiyor, kimse üstüne almıyor.
Herkes
karşısındakine yüklüyor.
“Arkadaş
şu işin başında dursaydın, işler bu kadar çığırından çıkmazdı…”
Hatta
sinirlenenler de suçu başkasına yıkıyor…
“Adamı
çığırından çıkarma lan !..”
Aslında
“çığır” sözcüğü oldukça eski bir Türkçe sözcük…
“Divan-ı
Lügat-it Türk” de, “çagır/çıgır” olarak geçiyor…
Anlamı
ise “dar yol, patika, karda yürüyerek veya herhangi bir şekilde açılan yol”
demek…
“Çığ”dan,
“çığın kar üstünde açtığı iz”den türemiş…
Ancak
farklı yörelerde, farklı anlamlar da yüklenmiş…
Ankara’da
“karlı yerlerde kürekle açılan yol” anlamında kullanılırken,
Malatya’da
hem bu anlamda hem de “taşlı yol” anlamında kullanılmış…
Adana,
İçel, Eskişehir, Niğde, Sivas ve Tunceli’de
“Taşlı
yol, patika” anlamında kullanılırken,
Muğla’da
“omuz başı” anlamında kullanılmış…
Konya
Ermenek’te “patika” anlamda
kullanılırken,
Konya
Başhöyük ve Kadınhanı’nda “kel” anlamında kullanılmış…
Coğrafyada
da kullanılmış…
“Bir
akarsuyun kaynağından başlayarak döküldüğü yere kadar izlediği yola” çığır,
kaynak kısmına “yukarı çığır, beslenme kesimine “orta çığır”, denize veya göle
döküldüğü kesime de “aşağı çığır” denmiş…