20 Şubat 2016 Cumartesi


"Dingonun ahırı"...
“Hoop bi dakka kardeşim, dingonun ahırı mı burası?”…
Bu sözü çok duymuş, belki de oldukça çok kullanmışızdır…
“Giren çıkanın belli olmadığı” anlarda yergi,
“İzin almadan girip çıkmak isteyenlere” karşı da bir uyarı gibidir aslında…
Günlük yaşamın tam da göbeğine yerleşmiş bir deyimdir “dingonun ahırı”…
Ama ya öyküsü?
İşte o unutulmuş, bilinirliği deyimin gerisinde kalmıştır.
Ancak deyimin öyküsüne geçmeden şu kısa bilgi gereklidir sanırım…
“Toplu Taşıma” ilk olarak İngiltere’de atlı arabalarla başlamış ama arabacılar toprak, çamur yollarda “kolay sürüş” için hep tekerlerin açtığı izleri takip etmişlerdir. Böyle olunca da arabalar da büyüse, çeken atlar da çoğalsa, ilk arabalarda kullanılan “karşılıklı iki teker arasındaki açıklık” değişmemiş, araba yapımında hep bu ölçü kullanılmıştır.
Araçlar raylara taşındığında ise bu ölçüler yine aynı kalmıştır. Aslında günümüzün tren tekerlerinin açıklığı bile ilk arabaların teker açıklığı ile aynıdır…  
Şimdi gelelim “Dingo’nun Ahırı”na…
İstanbul’da “toplu taşıma” için atlı tramvaylar, ilk olarak 1871 yılında hizmete girmiş…
Hatta şehrin yokuş bölgelerinde “tek katlı”, düz ve eğimsiz bölgelerinde ise “çift katlı” olarak hizmet vermiş atlı tramvaylar…
Tramvaylara çift at “koşulur”, ancak yokuş başına gelindiğinde yakındaki ahırlarda yedek bekletilen atlardan bir çift at daha tramvaya bağlanarak yokuş çıkılırmış…
Şişhane yokuşu, bu belalı yokuşlardan biri olduğundan, “Azapkapı” da bekletilen yedek atlar tramvaya bağlanırmış…
Tramvay bu şekilde Taksim’e kadar gelir, yorgun atlar çıkartılarak,
Taksim alanının batı bölgesinde, günümüzde Sular İdaresi ile Fransız Konsolosluğu arasındaki yerde bulunan “Dersaadet Şirketi”ne ait ahırda dinlendirilirmiş…
Ahırın kahyası ise “Dingo” adlı ihtiyar bir Rum vatandaşmış…
İçkiye oldukça düşkün olan Dingo ağa, sık sık ahırı terk edip, meyhaneye gider,
Sızana kadar içip, işinin başına ancak ertesi gün gelebilirmiş…
Bu nedenle tramvaya at tedarik etmekle görevli seyisler, ahıra diledikleri girip çıkar, yedeğe bırakılmış yorgun atları yemlenmeye bırakır, dinlenmiş olan atları ise yokuşu tırmanacak tramvaya bağlamak amacıyla ahırdan alırlarmış…
Gün içinde seyislerin at almak için sürekli girip çıktıkları, sorumlusu ahırda durmadığından kayıt tutmak ya da izin almak gerekliliği duymadıkları, girenin çıkanın belli olmadığı ya da her önüne gelenin girip çıkabildiği bir yer durumuna gelmesi nedeniyle ahırın “ünü” İstanbullular arasında yayılmış…
“Gireni çıkanı belli olmayan dingo ağanın ahırı benzeri” sözü,                                     Sonrasında “dingonun ahırı” deyimi olarak günümüze kadar gelmiş…