“Üsküdar’da
sabah oldu”…
Tarihsel
değeri olan çok önemli camilerin ev sahibidir İstanbul.
Ya
bir padişah ya da bir hanedan üyesi adına yaptırılan bu camilerden, tarihi semtlerin hemen hepsinde olduğu gibi
Üsküdar’da da vardır bolca…
Misal
“Yeni Valide Sultan” ve “Mihrimah Sultan” camileri…
Yeni
Valide Sultan Camii, “Avcı Mehmet” olarak bilinen padişah IV.Mehmet’in eşi,
“Gazi Mustafa” olarak bilinen II.Mustafa ve “Lale Devri” padişahı III.Ahmet’in
anneleri, “Emetullan Rabia Gülnuş Valide Sultan” tarafından Üsküdar’da “İskele
Meydanı” denen bölgede yaptırılmış.
“Emetullan
Rabia Gülnuş Sultan” Girit’te doğmuş, asıl adı “Eugenia Voria”…
“Deli
Hüseyin Paşa”, Girit’te “Resmo” yu fethedince, kendisini esir olarak getirir ve
saraya hediye eder. Sonrası zaten malum…
Mihrimah
Sultan Camii ise Kanuni tarafından, Hürrem’den olan kızı “Mihrimah Sultan” için
yine Üsküdar İskele Meydanı’nda yaptırılmış…
Mimar
Sinan’ın erken dönem eselerinden olan bu caminin, bir rivayete göre Mimar
Sinan’ın Mihrimah Sultan’a duyduğu aşkın ürünü olduğu da söylenir. Şöyle
anlatılır…
Kanuni
Sultan Süleyman’ın kızı olarak dünyaya gelen Mihrimah Sultan 17 yaşına
geldiğinde, iki aday çıkar. Biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa, diğeri Mimar
Sinan…
Ama
Mimar Sinan evli ve 50 yaşında olduğundan olsa gerek, Mihrimah’ı, Hürrem’in girişim ya da baskıları
sonucu, tüm tarihsel kayıtlarda “entrikacı ve rüşvetçi” olarak geçen Rüstem
Paşa’yla evlendirirler.
Koca
Sinan kızla evlenemez belki ama içinde yanan sevda ateşini de söndüremez…
Gün
gelip Kanuni kızı için bir cami yapılmasını ama yerini Sinan’ın seçmesini
istediğinde de Üsküdar’da bulunan bu yeri seçer.
Rivayete
göre de Sinan, Mihrimah’a duyduğu bu büyük aşkı eserine yansıtır.
Derler
ki, Mimar Sinan içinde yaşattığı aşkı anlatmak için, Mihrimah Sultan’ın eşi
Rüstem Paşa için yaptığı camiyi, oldukça süslü ama bir o kadar da karanlık
yaparken, Mihrimah Sultan için yaptığı camiyi ise oldukça sade, bir o kadar
aydınlık yapar. Ve yine derler ki…
Mimar
Sinan, Mihrimah Sultan için Edirnekapı’da da bir cami yapmıştır. Nisan ve Mayıs
aylarında yüksek bir tepeden bakıldığında, sabah saatlerinde Üsküdar’daki
caminin minareleri arasından güneş doğuşu, gece ise Edirnekapı’daki caminin
minareleri arasından ayın doğuşu izlenir…
Çünkü
Mihrimah, “Güneş ve Ay” demektir…
Şimdi
gelelim deyimimize…
Deyimin
öyküsünden anlaşılacağı üzere belli ki deyim, Abdülhamit dönemi veya sonrasının
ürünü. Çünkü padişah Beşiktaş’ta bulunan “Yıldız Sarayı”nda yaşıyor…
Devlet
idaresinde yükselebilmek o padişahın iki dudağı arasında ve yükselmekse
herkesin içinde ukde. Herkes padişaha ulaşmaya ya da sesini duyurmaya
çalışıyor.
Elbette
ki Üsküdar’da bulunan Yeni Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin
müezzinleri de… Avazları güçlü, sesleri gür ve güzel olan müezzinlerde karşı
sahilde yaşayan padişaha seslerini duyurmak, onun dikkatini çekmek, ihsan
koparmak ya da saray müezzinliğine tayin olmak isterler.
Bunun
yolunun da, günlük koşuşturma, kalabalık ve gürültüsünden uzak, sabahın en
erken saatinden geçtiğini düşünmüş olacaklar ki sabah erkenden kalkar,
Beşiktaş’ta bulunan camilerin müezzinleri sabah ezanını okumaya
başlamadan, sabah ezanını okurlarmış.
Sabah ezanını duyan halk ve esnaf uyanır, diğerlerini de uyandırırlarmış.
Uykusu
ağır ya da tatlı uyanmak istemeyen olursa da söylenen söz belliymiş…
“Duymuyor
musun, dinle bak, Üsküdar’da sabah oldu” derlermiş…
İşte
bu söz, deyim olup günümüze kadar gelmiş…