“Ayyuka
çıkmak”…
“Astronomi” ya da “Gök Bilimi”, yeryüzündeki
en eski bilimlerden ve evrendeki tüm gök cisimleri ile bunların hareketini,
evrimini, fiziksel özelliklerini ve birbiriyle etkileşimini inceliyor. “Astronomi”
sözcüğü ise eski Yunanca “astron” ve “nomos” sözcüklerinden türetilmiş ve
“yıldızların yasası” anlamına geliyor…
Avrupa’nın
Ortaçağı yaşadığı dönemde, İslam’ın “Oku” emrini ilke edinmiş Türk ve İslam
alimleri, bu bilime çok önemli katkılar sağlamış.
Misal,
yıldızların uzaklığını, yüksekliğini ve açılarını tespit etmeye yarayan
“usturlap” denen ölçüm aletini geliştirip, eylem ve boylamları, dünyanın çapını
ve ekliptik eğilimini doğruya yakın şekilde hesaplamış, “Dünya yuvarlaktır ve
hem kendi ekseni hem de Güneşin etrafında dönüyor” diyen “Beyruni” ya da “El
Bîrunî”…
Hem
de bunu “Copernic” ve “Galile” den 500 yıl evvel demiş…
Misal,
döneminin en büyük rasathanesini kurup, gökyüzünün haritasını çıkaran, kendisinden
sonrada kullanılacak “Zîc-i Ulûgî” denilen cetveli hazırlayıp, yıldızların
hareketlerini ve dünyanın kendi çevresindeki dönüşünü hesaplayan “Uluğ Bey”…
Misal,
gece ve gündüz eşitliğinin ölçülebilmesi için hesaplama yöntemleri geliştirip,
trigonometriyi bir ana dal haline getiren “Nasiruddin Tûsî”…
Hatta
astronomi bilimine yaptıkları katkılar nedeniyle, “Uluslararası Astronomi
Derneği” tarafından, Ay yüzeyinde bulunan üç ayrı kratere, bu üç alimin adı
verilmiş...
Misal,
gezegenlerin yapılarını, hareketlerini ve dünyaya olan uzaklıklarını hesaplayan,
Ay’ın haritasını çizen, İstanbul’un
enlem ve boylamını ölçen, çok çeşitli güneş saatleri icat eden “Ali Kuşçu”…
Misal,
şimdilerde sadece şarap merakı ve beyitleri ile tanınsa da “Gregorius
Takvimi” gibi 3330 yılda bir günlük hata
yapan bir takvim yerine, 5000 yılda bir günlük hata yapan ve mevsimlere tam
olarak uyum gösteren “Celaleddin Takvimi”ni hazırlayan “Ömer Hayyam”…
Misal,
geometriyi matematiğe uyarlayarak, “Diferansiyel” hesabını Newton’dan önce
belirleyip astronomik ölçümlere katkı sağlayan “Sabit bin Kurra”…
Misal,
güneşinde yörüngesi olduğunu ve kendi etrafında batıdan doğuya döndüğünü ve
güneş tutulmasını önceden belirleyecek yöntemi keşfeden “Ahmet Fergani”…
Misal,
dünyanın hacmi ve çevresini ölçmeyi sağlayan yöntemi keşfeden“Hârezmî”…
Zaman
içerisinde bilim merakı doğudan batıya kaysa da yaşadığı dünyayı ve daha
ötesini merak eden aklı başında ve duyarlı insanlar hep olmuş…
İşte
“Capella” ya da bizdeki adıyla “Ayyuk” yıldızı da böylesi duyarlı insanların
keşiflerinden biri. Apollon’un kutsal keçisi nedeniyle “Keçi Yıldızı” da
deniyor…
Adını
Yunan mitolojisinden alan “Aurigae” ya da “Arabacı” takımyıldızının en parlak,
kuzey göğünün üçüncü en parlak yıldızı olan “Ayyuk”, çıplak gözle tek yıldız
gibi görünse de çok yakın yörüngede dönen ve güneşin on katı büyüklüğünde iki yıldızdan
oluşan bir sistem aslında…
Dünyaya
iki bin ışık yılı uzaklıktaki bu parlak yıldıza, öyle olduğu sanılmış olmalı ki
doğu kültüründe Arapça “göğün tepesi” anlamında “Ayyuk” denmiş…
“Ayyuk”,
göğün tavanı ya da en yüksek yeri olarak düşünülmüş…
İşte
bu nedenle de sesi çok yüksek çıkanlara veya bağıranlara “sesin ayyuka çıktı”,
Hakkında
çok konuşulan veya dedikodusu yapılanlara da “laflar ayyuka çıktı” veya “rezalet ayyuka çıktı” denmiş.
“Duymayan
kimse kalmadı, göğün tavanına bile ulaştı” anlamındaki bu sözler, göğe ulaşıp
ulaşmadığını bilemesek de deyim olarak günümüze kadar ulaşmış…
Ancak
bu deyimin ortaya çıkışı konusunda bir başka bilgi daha vardır ki değinmemek
olmaz. Şöyle ki…
Eski
Türklerde yönetimle ilgili kararları almak ve uygulamak amaçlı oluşturulan
kurula, “Ayukı” deniyor. Yani bir tür “Hükümet” ya da “Bakanlar Kurulu”…
Ayukı’nın
başındaki kişiye ise “Aygucı” veya “Üge” denmiş…
Bu
bilgiler ışığında, bazı kaynaklar,
“Ayyuka
çıktı” deyimi, “şikayetler görüşülmek üzere bakanlar kuruluna çıktı” anlamında
söylenen sözden gelmektedir derler…
Artık hangisini kabul
edeceğiniz size kalmış…