12 Nisan 2016 Salı


“Ayyuka çıkmak”…
 “Astronomi” ya da “Gök Bilimi”, yeryüzündeki en eski bilimlerden ve evrendeki tüm gök cisimleri ile bunların hareketini, evrimini, fiziksel özelliklerini ve birbiriyle etkileşimini inceliyor. “Astronomi” sözcüğü ise eski Yunanca “astron” ve “nomos” sözcüklerinden türetilmiş ve “yıldızların yasası” anlamına geliyor…
Avrupa’nın Ortaçağı yaşadığı dönemde, İslam’ın “Oku” emrini ilke edinmiş Türk ve İslam alimleri, bu bilime çok önemli katkılar sağlamış.
Misal, yıldızların uzaklığını, yüksekliğini ve açılarını tespit etmeye yarayan “usturlap” denen ölçüm aletini geliştirip, eylem ve boylamları, dünyanın çapını ve ekliptik eğilimini doğruya yakın şekilde hesaplamış, “Dünya yuvarlaktır ve hem kendi ekseni hem de Güneşin etrafında dönüyor” diyen “Beyruni” ya da “El Bîrunî”…
Hem de bunu “Copernic” ve “Galile” den 500 yıl evvel demiş…
Misal, döneminin en büyük rasathanesini kurup, gökyüzünün haritasını çıkaran, kendisinden sonrada kullanılacak “Zîc-i Ulûgî” denilen cetveli hazırlayıp, yıldızların hareketlerini ve dünyanın kendi çevresindeki dönüşünü hesaplayan “Uluğ Bey”…
Misal, gece ve gündüz eşitliğinin ölçülebilmesi için hesaplama yöntemleri geliştirip, trigonometriyi bir ana dal haline getiren “Nasiruddin Tûsî”…
Hatta astronomi bilimine yaptıkları katkılar nedeniyle, “Uluslararası Astronomi Derneği” tarafından, Ay yüzeyinde bulunan üç ayrı kratere, bu üç alimin adı verilmiş...
Misal, gezegenlerin yapılarını, hareketlerini ve dünyaya olan uzaklıklarını hesaplayan,  Ay’ın haritasını çizen, İstanbul’un enlem ve boylamını ölçen, çok çeşitli güneş saatleri icat eden “Ali Kuşçu”…
Misal, şimdilerde sadece şarap merakı ve beyitleri ile tanınsa da “Gregorius Takvimi”  gibi 3330 yılda bir günlük hata yapan bir takvim yerine, 5000 yılda bir günlük hata yapan ve mevsimlere tam olarak uyum gösteren “Celaleddin Takvimi”ni hazırlayan “Ömer Hayyam”…
Misal, geometriyi matematiğe uyarlayarak, “Diferansiyel” hesabını Newton’dan önce belirleyip astronomik ölçümlere katkı sağlayan “Sabit bin Kurra”…
Misal, güneşinde yörüngesi olduğunu ve kendi etrafında batıdan doğuya döndüğünü ve güneş tutulmasını önceden belirleyecek yöntemi keşfeden “Ahmet Fergani”…
Misal, dünyanın hacmi ve çevresini ölçmeyi sağlayan yöntemi keşfeden“Hârezmî”…
Zaman içerisinde bilim merakı doğudan batıya kaysa da yaşadığı dünyayı ve daha ötesini merak eden aklı başında ve duyarlı insanlar hep olmuş…
İşte “Capella” ya da bizdeki adıyla “Ayyuk” yıldızı da böylesi duyarlı insanların keşiflerinden biri. Apollon’un kutsal keçisi nedeniyle “Keçi Yıldızı” da deniyor… 
Adını Yunan mitolojisinden alan “Aurigae” ya da “Arabacı” takımyıldızının en parlak, kuzey göğünün üçüncü en parlak yıldızı olan “Ayyuk”, çıplak gözle tek yıldız gibi görünse de çok yakın yörüngede dönen ve güneşin on katı büyüklüğünde iki yıldızdan oluşan bir sistem aslında…
Dünyaya iki bin ışık yılı uzaklıktaki bu parlak yıldıza, öyle olduğu sanılmış olmalı ki doğu kültüründe Arapça “göğün tepesi” anlamında “Ayyuk” denmiş…
“Ayyuk”, göğün tavanı ya da en yüksek yeri olarak düşünülmüş…
İşte bu nedenle de sesi çok yüksek çıkanlara veya bağıranlara “sesin ayyuka çıktı”,
Hakkında çok konuşulan veya dedikodusu yapılanlara da “laflar ayyuka çıktı” veya  “rezalet ayyuka çıktı” denmiş.
“Duymayan kimse kalmadı, göğün tavanına bile ulaştı” anlamındaki bu sözler, göğe ulaşıp ulaşmadığını bilemesek de deyim olarak günümüze kadar ulaşmış…
Ancak bu deyimin ortaya çıkışı konusunda bir başka bilgi daha vardır ki değinmemek olmaz. Şöyle ki…
Eski Türklerde yönetimle ilgili kararları almak ve uygulamak amaçlı oluşturulan kurula, “Ayukı” deniyor. Yani bir tür “Hükümet” ya da “Bakanlar Kurulu”…
Ayukı’nın başındaki kişiye ise “Aygucı” veya “Üge” denmiş…
Bu bilgiler ışığında, bazı kaynaklar,
“Ayyuka çıktı” deyimi, “şikayetler görüşülmek üzere bakanlar kuruluna çıktı” anlamında söylenen sözden gelmektedir derler…
Artık hangisini kabul edeceğiniz size kalmış…