“Bizim eşek eve
gelecek ya, mahallenin piçleri halına goysa”…
“Sorgulanmayan hayat,
hayat değildir” der Sokrates.
Ama sorgulamak için
düşünmek ve sorumluluk almak gerekli…
Yani en sevilmeyen
şeyleri yapmak, bu işin olmazsa olmazı...
Oysa başkalarından
akıl almak,
Söylediğini
kabullenmek çok daha kolay kimileri için.
Belki de yapılmaya
çalışılan şey, sorumluluğu başkasına yıkma çabası…
Ama ya “konu”, kendi
yaşamımızı ilgilendiren bir konuysa?
Olsun…
Yine de değişmiyor.
“Bilmiyorum” demiyoruz
artık, “deneyimim yok” demiyoruz.
“Aman kim uğraşacak
şimdi” deyip geçmeyi seçiyoruz.
Bilgi ve deneyim
eksikliğimizi, başkalarının deneyimleri ile doldurmaya çalışıyor, başkalarının
deneyimlerini, kişiye ve şartlara göre değişebilecek etkenleri bile dikkate
almadan kendi üstümüzde denemeye çabalıyoruz
Çünkü kendimiz olmaya,
kendimizi gerçekleştirmeye çalışmıyoruz.
Alınan aklı,
“danışmak” şeklinde masumlaştırıp, akıl süzgecimizden geçirmeden uygulamaya
koyuyoruz.
Başkasının çizdiği bir
yolda ilerlemeye çalışıp, üstünde düşünmeden, hiçbir şeye kafa yormadan yapıyoruz
hamlelerimiz…
Peki ya sonuç olumsuz
çıkarsa?
İşte o zaman, akıl ya
da karar başkasının, ceremeyi çekmek bizim oluyor…
Çünkü verilen
akılların içerisindeki “çıkar kuralı” nı bile dikkate almıyor,
Verilen aklın zayıf
noktaları bile kurcalamıyor, uğrayacağımız zararı hesaba katmıyor,
Başımıza örülebilecek
çorabı bile düşünmüyoruz.
Akıl aldığımız kişi,
yaşadığımız zorluklar karşısında yanımızda bile olmadığı halde,
Doğru kaynaktan
araştırmayı, öğrenmeyi “zül sayıyor”,
Et ve kemikten oluşmuş
ve zarar görmeye açık yapımızı, düşünce ve akıl ile güçlendirmeyi aklımıza bile
getirmiyor,
Kandırılmaya ve
kanmaya açık bir varlık olarak gezmeyi yeğliyoruz.
Duygularımızın,
inançlarımızın, insani değerlerimizin sömürülmesine bile ses çıkarmıyor,
dostluk denen ilişkide bile bir “çıkar açmazı” olduğunu düşünmüyoruz.
Analizden çok
sezgilerimize güveniyoruz.
Tanıdıklarımıza
herkesten çok güveniyor, konunun uzmanı olup olmadığını, söylediklerinin
doğruluğunu bile değerlendirmiyoruz.
Hele bir de
karşımızdaki güzel hikaye anlatıyor, iddiasını düzgün bir sunumla ortaya
koyuyorsa, hafızamızı bile kullanmıyor, oluşan boşluğu her defasında kolaya
kaçarak hikayelerle dolduruyoruz.
“Dolmuşa geliyoruz”,
“dolduruşa geliyoruz”…
Yani kısaca… Nereye
çekerlerse oraya gidiyoruz…
Aynı atasözünde olduğu
gibi…
“Bizim eşek eve
gelecek ya, mahallenin piçleri halına goysa”…