4 Haziran 2016 Cumartesi


“Siluet”…
Ardahan’ın Damal ilçesinin Karadağ sırtlarında, 15 Haziran – 15 Temmuz tarihleri arasında her yıl beliren “Atatürk” siluetini bilmeyenimiz yoktur…
Ya da Niğde Alaaddin Camii kapısı üzerinde bulunan bezemelerde, Mayıs ayında sabah saatlerinde beliren“kadın yüzü” siluetini…
“Ama bunlar sadece gölge veya karaltı” diyenler olacaktır elbet. Ama…
Sözlükler “siluet” sözcüğünü, “Bir şeyin yalnız kenar çizgileriyle tek renk olarak beliren görüntüsü, Gölge, Karaltı” şeklinde açıklıyor…
“Siluet” sözcüğü, Fransızca “silhouette” sözcüğünden geçmiş dilimize…
“Gölgenin dış hatlarını izleyerek yapılan çizim” ya da “Bir nesnenin gölgesinin dış hatları” anlamına geliyor.
“Bilmem ne binası, şehrin siluetini bozuyor” türü haberleri bolca duymuşuzdur.
Çünkü bir şehrin genel hatlarına da siluet deniyor…
Ayrıca “Hacivat Karagöz” gibi “gölge oyunları” na da…
Sanatla iç içe bir kavram siluet…
Pek çok sanat ışıktan yararlanırken, siluet ışığın olmamasından yararlanıyor,
Pek çok sanat gösterdikleri ile güçlenirken, siluet göstermedikleri ile güçleniyor…
Çünkü bir şeyin ayrıntılarını gölgede bırakarak gizlemek, o şeyi apaçık göstermekten daha güçlü, daha kapsayıcı olabiliyor bazen…
Bir kadın resminin sadece ana hatlarından bir “Anneler Günü” silueti vardır misal…
Belki içini herkes kendi annesinin görüntüsü ile doldurabilsin diye,
Böylece de herkes sahiplenebilsin diye…
Araştırmalara göre siluet, en çabuk algılanan ve ayrıştırılabilen bir karakter çünkü…
Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, yaş ya da cinsiyet gibi belirleyici pek çok ayrıntı, siluetten anlaşılabiliyor. Hatta bir insanın sadece silueti bile onu diğer kişilerden ayrıştırmaya yetiyor.
Korku ve gerilim sinemasının duayenlerinden Alfred Hitchcock’un, siluetini imzası yerine kullanması gibi misal…
Belki de bu nedenle profil portreler, yüzyıllarca sikkelerin, paraların üzerlerini süslemiş…
“Siluet” ya da “gölge oyunu”, siyasetin de en sevdiği sözcüklerden olmuş,
Görünenin ayrı, yönetenin ayrı olduğu durumları ifade etmiş yıllarca…
Aslında “siluet” sözcüğü, tam da siyasetin içinden doğan bir sözcük…
Şöyle ki…
“Etienne de Silhouette” Fransız bir politikacı…
1709 – 1767 yılları arasında yaşamış…
Fransız Kralı 14.Louis, İngiltere ile yapılan “Yedi Yıl Savaşları” nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntıların önüne geçmesi için, oldukça ciddi ve tavizsiz bir adam olan Etienne de Silhouette’yi, 1759 yılında Maliye Bakanlığı Genel Müfettişi ve Bakan olarak göreve getirir.
Etienne de Silhouette, yeni vergiler koyup bazı zorlukları aşınca ve de devletin kasasına biraz para girince, bir süreliğine de olsa popüler olur.
O, bir “kurtarıcı”dır artık…
Ancak ekonomi yine de tam olarak düzelmez, bazı ödemeler aksamaya, bazıları ise askıya alınmaya başlar. Silhouette ise “kurtarıcı” olarak görülmenin verdiği güçle, vergi politikasını ağırlaştırır. Emekli aylıklarını düşürmeye, hatta zenginlik ölçüsü saydığı kapı ve pencerelerden bile vergi almaya kalkar.
Ama asıl “hata”yı soyluların topraklarından vergi almak istemekle yapar…
Soylular “yağlıboya tablolarını bile yaptıramazken bu ne demektir şimdi?”…
Kamuoyundaki rüzgarların yönü hemen değişir, şimşekler onun üzerinde çakar.
“Kurtarıcı” değil, “hileci”dir artık…
Uyguladığı vergi politikaları “gizli kapaklı” ve “sinsi”dir, kendisi “cimri”dir falan…
Soylular genel müfettiş ve bakandan öç almak için yeni bir moda çıkarırlar hemen…
“Cep ne işe yarar ki içine koyacak para olmadıktan sonra” dercesine dar paltolar ve cepsiz pantolonlar giymeye başlarlar…  Adına da “Silhouette Kıyafetleri” derler…
Halk ise karanlık çökünce Paris sokaklarının duvarlarını, daha sonraları “siluet tipi portre” denecek olan “modelini profilden ana çizgilerle gösteren” çizimlerle, resimlerle doldurur… “Ey Maliye Bakanı, kendi gölgene hapsol” derler belki de…
Bunca alay ve aşağılanmadan sonra Etienne de Silhouette ortadan kaybolur…
Tüm uğraşlarına karşın sadece kürk ve kahveden vergi alabilmiş,
Büyük umutlarla gelmiş olmasına karşın hepi topu sekiz ay görevde kalabilmiştir…
Sadece bir gölge, bir karaltı, ayrıntıları olmayan resimleri anlatan adı kalır yadigar…