3 Haziran 2016 Cuma


“Küçük idi kıyamadım, büyük oldu yenemedim”…
Yıllar önceydi…
Devlet kanalında, radyoların “arkası yarın” programları gibi,
Türk televizyonlarının ilk “günlük” dizilerinden birisini yapacaktık ki bölüm sayısı olarak en “uzun soluklu” dizi hala da odur…
Şimdilerde pek çok kanalda var bunlardan ve hemen hepsi benim o ekipten birileri tarafından hayata geçiriliyor…
Parayı veren devlet kurumu olsa da onun adına parayı harcayan “vekil” bendim.
Programın yapımcısı bendim kısacası…
Tüm altyapının hazırlanması, mekandan ulaşıma, yemekten kostüm aksesuara, ekip kurulmasından her türlü malzeme teminine, belirlenen oyuncularla pazarlıktan figüranına, her türlü resmi ya da gayri resmi prosedürüne kadar, yani işin mutfağı benim sorumluluğumdu…
Bir anlamda işverendim de…
Kurtardığım hayatlarda oldu, zengin olmasına “vesile” olduğum insanlarda…
Hala pek çok insan, o gün bu dizi sayesinde başladıkları işten kazanıyor ekmeğini…
Benim için mutluluk ve gurur kaynağı bir durum kısacası. Ama…
Keşke bazılarından çok ciddi kazıklar yemeseydim…
İki “arkadaş” vardı, hani “arkadaş” dediysem lafın gelişi bile değil,
Sırf “kötü” konuşmamak için öyle dediğim iki “arkadaş”…
Birisi yaptığı işe yeni başlamış, diğeri başlamamış bile…
Yeni başlamış olan sırtında bir çanta, dizinin “figürasyon” işine talip oldu.
“Yoldan geçen adam”, “Parkta oturan kız” gibi görüntüyü “zenginleştirecek” kişiler getirecek diziye. Elbet belli bir para karşılığı…
Artık kendisi karşıya ne kadar verir ya da verir mi kendi aralarında bir durum yani…
“Bu işe ihtiyacım var abi” dedi. “Ben insanların içinde olmak istemeyeceği bir çevrenin çocuğuyum. Oradan kurtulmam, bu işi bana vermenle olacak, umut bir tek sende…”
Dedim ki… “Sırtında çanta ile olmaz, seyyar adam istemem. Paran yoksa avans vereyim, kur şirketini, tut büronu ya da büronu tutayım, ondan sonra gel konuşalım”…
Küçük müçük, yerin altında falan tuttu bürosunu, kurdu şirketini…
Verdim işi kendisine…
Hatta elinden tutup, tüm kurumla tanıştırdım, pek çok başka programın bu tür işlerini almasını da sağladım…
Diğer “arkadaş” ise ulaşım işi yapan bir arkadaşın yanında şoförlük yapıyormuş.
O da dizinin “yapım sorumlusu” olan, yardımcılığımı yapan arkadaşım aracılığıyla geldi bana… Hemen hemen benzer şeyler…
“Geçinemiyorum, çoluk çocuğum aç, onun bunun yanında olmuyor, kendi işim olsun istiyorum, çocuklarım senin sayende ekmek yesin” falan…
“Tamam” dedim… “Öyle lüks araç falan istemem, al bir araç, kur şirketini, dizinin ulaşım işi senin olsun”…
O da kurdu şirketini, onun da tuttum elinden, tanıştırdım herkesle… Sonrası mı?
Bizim kurumda, “işin tutup tutmayacağını bekleyen, tuttuğunda ise ele geçirmek için her türlü katakulliyi çeviren” gruplar vardır. İftiranın her türlüsünü atabilirler…
İş tutunca, o “arkadaşlar” da biraz palazlanınca diğer “arkadaşlarla” bir olup ilk “kazıklarını” bana attılar…
Sonunda beraat etsem de…
Dizi, günlük maliyetinin 25 katı para kazandırdığı halde “bu diziyi yaparak kurumu zarara uğratma” suçu diye uydurulmuş bir suçtan yargılandım…
O “arkadaşlar” mı?
Şu an biri Ankara’nın en büyük “cast” ajansının,
Diğeri ise önemli bir ulaşım şirketinin sahibi…
Mark Twain’in dediği gibi…
“Açlıktan ölmek üzere olan bir köpeği doyurduğunuzda, o köpek artık asla sizi ısırmaz. İşte hayvanla insan arasındaki en büyük fark da budur”…
Ha bu arada…
Öyle bir suçtan yargılansam da benim hala bir evim bile yok…