“Burnundan fitil fitil gelmek/getirmek”…
Pek
çok şeye “fitil” deniyor…
“Ağaç
işleri Terimleri Sözlüğü” ip ya da
kaytanların çevresine boylu boyunca kumaş sarıp, diplerinden dikerek hazırlanan
döşeme gerecini,
“Farmakoloji
ve Toksikoloji Terimleri Sözlüğü” düz bağırsağa uygulanmak için hazırlanan
konik biçiminde, normal ısıda katı ama vücut ısısında eriyen ilaç biçimini,
“Fizik
Terimleri Sözlüğü” akım geçirildiğinde
ışık salan iletken parçasını,
“Kimya
Terimleri Sözlüğü” ince iplik şeklindeki
cisim veya yapıyı,
“Zanaat
Terimleri Sözlüğü” somunluk hamur parçasını ve teneke saçaklardaki kıvrık kısmı
“fitil” olarak açıklıyor…
“Güncel
Türkçe Sözlük” de ise “fitil” olarak açıklanan şey daha da fazla…
Lamba,
kandil ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasını sağlayan, türlü biçimlerde
bükülmüş veya dokunmuş pamuktan yapılan yağ çekici madde,
Derin
yaraların tedavisinde, yara içine salınan steril gazlı bez şerit,
Eskiden
topları ve lağımları ateşlemekte kullanılan kaytan biçimindeki tutuşturucu,
Kumaşın
altına kaytan biçiminde bükülmüş bir şey koyup üstten dikerek yapılan kabartma
yol,
Koltuk
ve sandalye gibi oturulan eşyanın yapımında dikiş ve çivileri gizlemekte
kullanılan şerit,
Ovalamakla
deriden çıkarılan yuvarlak kir,
Yol
yol dokunmuş kumaş,
Elli
kağıtla oynanan ve en az sayısı olanın kazanması kuralına dayanan iskambil
oyunu, hep “fitil”… Ama…
Bunlarla,
“burnundan getirmek” arasında ilgi kurmak oldukça güç…
Zaten
kaynaklara göre, “burnundan fitil fitil getirmek” deyiminin ortaya çıkışı konusunda
iki farklı görüş ve bilgi var…
İlk
bilgi şöyle…
Osmanlı
döneminde ağırlık ölçüsü olarak “okka” kullanılıyor ve genellikle 1283 grama
eşit, bir okka ise 400 dirhem. Dirhem’in de alt birimleri var…
Dirhem’in
çeyreğine “dönük” ya da “denk”, dönük’ün çeyreğine “kırat”, kırat’ın çeyreğine
“bakray”, bakray’ın çeyreğine “fitil”, fitil’in yarısına “nekir”, nekir’in
yarısına “kıtmir”, kıtmir’in yarısına ise “zerre” deniyor…
Konumuz
“fitil” olduğuna göre, fitil aşağı yukarı 0,0125 gramlık bir ağırlık ölçüsü ve
bazı kaynaklar bir damla kana eşit olduğunu söylüyor.
Bu
durumda deyim, beddua niyetine kullanıldığında, hakkı yenilen kişinin hakkının,
birilerinin “burnundan fitil fitil” ya da “damla damla kan” olarak gelmesi
anlamı taşıyor.
Deyimin
ortaya çıkışı ile ilgili diğer bilgi ise oldukça “korkunç”…
Kaynağı
Evliya Çelebi’nin “Seyahatnamesi”. Şöyle
ki…
Osmanlıda,
tüm diğer ülkelerde olduğu gibi şüpheli ve suçlulara, her ne kadar o zamanlar
“sıradan yöntem” olarak görülse de oldukça değişik, bir o kadarda korkunç
işkenceler yapıldığı bilinen bir gerçek. Diğer ülkelerden tek farkı, 2.
Beyazıt’ın çıkardığı “Umumi Kanunname” ile işkencenin, hangi durumlarda kime ve
nasıl uygulanacağının belirlenmiş olması...
Misal,
yalancı şahitlerin ve fermanları taklit edenlerin kolları, hırsızların elleri
kesiliyor. Ailesinden izinsiz kocaya kaçanların cinsel organları dağlanıyor, ev
yakanlar bir kümese konulup yakılıyor…
Siyasi
suçlular yağlı kementle boğuluyor, başları “şifre” denen özel ustura ile
kesilip, “ibret taşı”nda sergileniyor…
Tütün
ve içki içenlerin ağızlarından boru sokulup içlerine kurşun dökülüyor…
Şahsi
çıkarları için yanlış fetva veren hocaların başları, dibek içinde macun
kıvamına gelen kadar dövülüyor…
Kız
ya da oğlan çocuklarına tecavüz edenlerin cinsel organları kesilip, suçlunun
kendisine yediriliyor…
Kimi
suçlular kazığa oturtuluyor, kimi çıkamayacağı oyuğa sokulup kendi dışkısı
içinde erimeye bırakılıyor…
Kiminin
başı kesiliyor, kiminin kesilen başı sıcak saca bastırılıp 2 saniyede olsa
kesik bedeni kendine seyrettiriliyor…
Kiminin
derisi yüzülüyor, kimi yüzülmüş deve derisi içinde kurumaya bırakılıyor…
Kimi
tuzda bekletiliyor, kimi derisi yüzülüp tuzlu suya atılıyor…
Kimi
çarmıha, kimi çengele geçiriliyor…
Kiminin
makatına at kılı, kiminin penisine domuz kılı sokuluyor…
“Seyahatname”
sinde Evliya Çelebi şöyle anlatıyor…
“Yün
bir ipliğin çeşitli yerlerine düğüm atılır ama düğümlerin aralıkları eşit
olacak…
Düğüm
atılmış yün ipliğin bir ucu, suçlunun burnundan sokulup, ağzından çıkarılır…
İpliğin
bir ucu ağızda, bir ucu burunda…
Sonra
iki ucunu da tutup, ani hareketlerle bir ağza doğru, bir buruna doğru ip çekilir…
Çekilir
ki suçlu konuşsun ya da yaptıklarının cezasını çeksin…”
İşte o “örgülü, düğümlü ip”in adı da
“fitil”…
Eh hal böyle olunca da
yaptıkları, “burnundan fitil fitil geliyor” elbet…