“Birike”…
“Geleceğe
bu günden miras bırak”…
“Koleksiyonerim” adlı site böyle diyor,
Biriktirmeyi
sanat etkinliği, biriktirenleri de sanatçı olarak yorumluyor…
Eğer
böyleyse en büyük sanatçıdır çocuk…
“Aşık”
ya da “aşuk kemiği” biriktirmiş ilk başlarda…
“Aşık
oyunu”, koyun ya da keçilerin arka bacaklarında bulunan “dört taraflı kemik”le
oynanan tarihi bir Türk oyunu…
Her
yüzüne bir ad vermiş…
“Cuk/cik”,
“tok/tök”, “allı/alşı” ve “kazak/öpen” her bir yüze verilen adlar…
Yere
“zıda” denen bir daire çizmiş, onun ortasına da tek sıra ve dik olarak aşıkları
dizmiş. “Daha büyük” diyerek koç bacağından aldığı ya da içine kurşun
doldurduğu “enek” ile, dizili duran
aşıkları daire dışına çıkarmaya çalışmış yıllarca…
“Benimle
aşık atamazsın” diyerek karşıdakini kızdırmış,
“Ben
cuk oturturum” diyerek de kendini övmüş…
Oynanma
şekli hemen hemen benzer olsa da…
Ceviz
ya da “koz” biriktirmiş sonraları…
“Ağır
olsun” diyerek, onun eneğini de cam macunu ya da tuzla doldurarak ve hatta,
“Ceviz oynamaya mı geldin odama,
Nişanlında
bu mu derler adama?
Dayanamam
senin kara sevdana” diyerek türküler bile yakmış…
“Gazoz
kapağı” biriktirmiş, “misket” biriktirmiş…
Fındık
büyüklüğündeki bu cam küreleri çok sevmiş,
İçindeki
rengarenk dalgalara kendince anlamlar yükleyerek…
“Aynalı”
demiş, “kemik” demiş, “domili” demiş,
“Ütülünce”
üzülmüş, “ütünce” ganimet saymış kendine…
Biriktirip
torbalarda saklamış, en büyük hazinesi olmuş küçük dünyalarının…
“Teksas”
biriktirmiş, “Tommiks” biriktirmiş…
“Baltalı
ilah Zagor”, “Kaptan Swing”, kılıktan kılığa giren “Tom Branks” biriktirmiş…
Dayak
yemeyi bile göze alarak, ders kitaplarının içine sakladığı çizgi romanlardan,
konyağı bilmese de “Konyakçıyı”, dert nedir bilmese de “Gamlı Baykuş”u okumuş…
“Karaoğlan”,
“Malkoçoğlu”, “Kara Murat”, “Tarkan” biriktirmiş daha sonraları…
Değiş
tokuş yaparak “takas” nedir onu öğrenmiş…
“Futbolcu
kartları” biriktirmiş, “Taso” biriktirmiş yeni oyunlar icat ederek…
Aslında…
“Hayat”
biraz da “biriktirmek” demek, her yaşta farklı şeyler biriktiriyoruz çünkü…
Bazen
oyun için nesne, bazen sevgi, bazen para, bazen de dostluk…
Biriktiriyoruz
ki hepsi bir araya gelip hayatımızın “fotoğrafı” olsun diye sanki…
Ancak
çocukken “oyun oynamak” için biriktirirken,
Şimdi
“biriktirmenin” kendisi bir oyun aslında…
Çocukken
zamanı düşünmeden oynadığımız oyunlar gibi,
Şimdi,
zamanı “unutmak” için oynadığımız oyunun adı “biriktirmek”…
Sonu
“ölüm” ya da “yokluk” olan ama hepimizin “gelecek” dediği,
Ama
belki de hiç gelmeyecek olan günleri unutmak için oynadığımız bir oyun…
Çünkü…
Biriktirdiğimiz
misketlerle beraber, saatleri, günleri, ayları ve yılları da biriktirdik…
“Ütülmediğimizde” biriken misketler gibi,
Kullanmadığımızda
“zaman”da birikecek sanarak hem de…
Yine
de ne yaparsak yapalım “ütülüyoruz”, kullanmasak da birikmiyor asla “zaman”…
Ancak
atlas keselerde saklayamasak da en değerli hazinemiz yine de “zaman”…
Hani
“harcamak” demesek bile en iyi şekilde “kullanmamız” gereken bir hazine…
Kullanmak gerek
çünkü “zamanı biriktirmek için zamanımız
yetmiyor”…