8 Haziran 2016 Çarşamba


“Birike”…
“Geleceğe bu günden miras bırak”…
“Koleksiyonerim” adlı site böyle diyor,
Biriktirmeyi sanat etkinliği, biriktirenleri de sanatçı olarak yorumluyor…
Eğer böyleyse en büyük sanatçıdır çocuk…
“Aşık” ya da “aşuk kemiği” biriktirmiş ilk başlarda…
“Aşık oyunu”, koyun ya da keçilerin arka bacaklarında bulunan “dört taraflı kemik”le oynanan tarihi bir Türk oyunu…
Her yüzüne bir ad vermiş…
“Cuk/cik”, “tok/tök”, “allı/alşı” ve “kazak/öpen” her bir yüze verilen adlar…
Yere “zıda” denen bir daire çizmiş, onun ortasına da tek sıra ve dik olarak aşıkları dizmiş. “Daha büyük” diyerek koç bacağından aldığı ya da içine kurşun doldurduğu “enek”  ile, dizili duran aşıkları daire dışına çıkarmaya çalışmış yıllarca…
“Benimle aşık atamazsın” diyerek karşıdakini kızdırmış,
“Ben cuk oturturum” diyerek de kendini övmüş…
Oynanma şekli hemen hemen benzer olsa da…
Ceviz ya da “koz” biriktirmiş sonraları…
“Ağır olsun” diyerek, onun eneğini de cam macunu ya da tuzla doldurarak ve hatta,
 “Ceviz oynamaya mı geldin odama,
Nişanlında bu mu derler adama?
Dayanamam senin kara sevdana” diyerek türküler bile yakmış…
“Gazoz kapağı” biriktirmiş, “misket” biriktirmiş…
Fındık büyüklüğündeki bu cam küreleri çok sevmiş,
İçindeki rengarenk dalgalara kendince anlamlar yükleyerek…
“Aynalı” demiş, “kemik” demiş, “domili” demiş,
“Ütülünce” üzülmüş, “ütünce” ganimet saymış kendine…
Biriktirip torbalarda saklamış, en büyük hazinesi olmuş küçük dünyalarının…
“Teksas” biriktirmiş, “Tommiks” biriktirmiş…
“Baltalı ilah Zagor”, “Kaptan Swing”, kılıktan kılığa giren “Tom Branks” biriktirmiş…
Dayak yemeyi bile göze alarak, ders kitaplarının içine sakladığı çizgi romanlardan, konyağı bilmese de “Konyakçıyı”, dert nedir bilmese de “Gamlı Baykuş”u okumuş…
“Karaoğlan”, “Malkoçoğlu”, “Kara Murat”, “Tarkan” biriktirmiş daha sonraları…
Değiş tokuş yaparak “takas” nedir onu öğrenmiş…
“Futbolcu kartları” biriktirmiş, “Taso” biriktirmiş yeni oyunlar icat ederek…
Aslında…
“Hayat” biraz da “biriktirmek” demek, her yaşta farklı şeyler biriktiriyoruz çünkü…
Bazen oyun için nesne, bazen sevgi, bazen para, bazen de dostluk…
Biriktiriyoruz ki hepsi bir araya gelip hayatımızın “fotoğrafı” olsun diye sanki…
Ancak çocukken “oyun oynamak” için biriktirirken,
Şimdi “biriktirmenin” kendisi bir oyun aslında…
Çocukken zamanı düşünmeden oynadığımız oyunlar gibi,
Şimdi, zamanı “unutmak” için oynadığımız oyunun adı “biriktirmek”…
Sonu “ölüm” ya da “yokluk” olan ama hepimizin “gelecek” dediği,
Ama belki de hiç gelmeyecek olan günleri unutmak için oynadığımız bir oyun…
Çünkü…
Biriktirdiğimiz misketlerle beraber, saatleri, günleri, ayları ve yılları da biriktirdik… “Ütülmediğimizde” biriken misketler gibi,
Kullanmadığımızda “zaman”da birikecek sanarak hem de…
Yine de ne yaparsak yapalım “ütülüyoruz”, kullanmasak da birikmiyor asla “zaman”…
Ancak atlas keselerde saklayamasak da en değerli hazinemiz yine de “zaman”…
Hani “harcamak” demesek bile en iyi şekilde “kullanmamız” gereken bir hazine…
Kullanmak gerek çünkü  “zamanı biriktirmek için zamanımız yetmiyor”…