“Enik it ürümeye havasmış”…
“Yaşlılık,
korkaklara göre değildir” demiş aktrist Bette Davis…
Hani
aynaya bakılmadığı sürece gönül reddeder ama…
Gönül
“ben bu duvardan atlarım arkadaş” dese de “o duvarı” atlatmaz yaşlılık…
“Her
yaşlının içinde, dışarıya çıkmak için deliler gibi çırpınan, hapsedilmiş bir
genç vardır” deseler de o duvarın tamda kendisidir aslında…
Tüm
canlılar gibi bedeni varlıklarız sonuçta. Doğup büyüyor ve ölüyoruz…
Peki
ya “olgunluk”?
Yaş
almak ya da yaşlanmak, beraberinde olgunluğu da getirir mi?
Ya
da yaşlandıkça olgunlaşır mı insan?
Bir
meyvenin kendi dalında güneşle, suyla ve zamanla olgunlaşması gibi,
İnsanlarda
zamanla olgunlaşır mı?
Yaşlılık
ve Olgunluk bağlantısı,
“Yaşlanmak,
bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama
görüş açınız genişler” sözünde olduğu gibi midir?
Yoksa
“Yaşlı olmak bilge olmak değildir. Eğer gençken aptalsan ve artık yaşlandıysan,
sadece yaşlı bir aptal olursun, hepsi bu…” sözünde olduğu gibi midir?
Atatürk
hakkında yazdığı kitaplarla tanınan yazar ve işadamı Hanri Benazus, bu konuda
şöyle diyor…
“İnsan
yalnız yaşadıkları ile değil, yaşadıklarından aldıkları derslerle, edindiği
deneyimlerle olgunlaşır. Olgunluk, hoşgörüyü tutkunun önüne koymak, öfkeyi
hoşgörüye dönüştürmektir…”
Yazar
Peyami Safa da benzer şeyler düşünüyor…
“Yaşlanarak
değil, yaşayarak tecrübe kazanılır. Zaman insanları değil, armutları
olgunlaştırır…”
Eğer
bizlerde dalındaki meyveler gibi olsaydık,
Kolaydı
belki de anlamak “olgun” insanı anlamak… Hani…
Güney
denizlerinde bazı kabileler, yakın geçmişe kadar yaşlılarını denerlermiş ya…
Her
aile kendi yaşlılarını, bir Hindistan cevizi ağacının üstüne çıkarır, sonra da
hep birlikte ağacı olanca güçleri ile sallarlarmış. Eğer ağaca çıkardıkları
yaşlı, ağaca sıkı sıkıya tutunabiliyor ve düşmüyorsa, daha genç olduğuna, ayak
bağı olmayacağına, yaşaması gerektiğine karar veriyorlarmış.
Yok
eğer düşmüşse, zaten hükümde infazda verilmiş oluyormuş…
Tıpkı
dalından olgunlaşmış meyve toplar gibi…
Ama
işte “olgunluk” pek de bu değil…
Şöyle
açıklıyor TDK Sözlüğü “olgunluğu”…
“İnsanların
bilgi, görgü ve hoşgörü bakımından gereği kadar gelişmiş olma durumu,
yetkinlik, Kemal”…
Olgunluk,
mecazi anlamda “büyümek” demek olsa da yaşlanmak değildir asla…
Olgunluk,
zamanla değil, insana bağlı olarak gelişir. Aşamalı bir şey de değildir,
yaşlandıkça artan bilgi fazlalığı da değildir…
O
nedenledir ki çok bilgili ama bir o kadar da inatçı, aksi, çekilmez yaşlıyla
doludur çevremiz… Reddederler pek çok şeyi, kendi hamlıklarını her şeyin
üstünde tutarak…
Olgunluk,
içsel bir gelişimdir. İnsanın kendini yetiştirmesi, törpülemesi, bencillikten
kurtulmasıdır.
Yaşlılık
ve Olgunluk arasında ki farkı şöyle açıklar Hintli mistik düşünür Osho…
“Sadece biçimler değişir
ve biçimlerin önemi yoktur. Önemli olan içindekidir. Unutma sen kap değilsin.
Sen içeriksin. Biçimler değişir, varlığın aynı kalır. Şayet bazı şeylerin
farkındaysan olgunluk gerçekleşecektir…”