13 Haziran 2016 Pazartesi


“Enik it ürümeye havasmış”…
“Yaşlılık, korkaklara göre değildir” demiş aktrist Bette Davis…
Hani aynaya bakılmadığı sürece gönül reddeder ama…
Gönül “ben bu duvardan atlarım arkadaş” dese de “o duvarı” atlatmaz yaşlılık…
“Her yaşlının içinde, dışarıya çıkmak için deliler gibi çırpınan, hapsedilmiş bir genç vardır” deseler de o duvarın tamda kendisidir aslında…
Tüm canlılar gibi bedeni varlıklarız sonuçta. Doğup büyüyor ve ölüyoruz…
Peki ya “olgunluk”?
Yaş almak ya da yaşlanmak, beraberinde olgunluğu da getirir mi?
Ya da yaşlandıkça olgunlaşır mı insan?
Bir meyvenin kendi dalında güneşle, suyla ve zamanla olgunlaşması gibi,
İnsanlarda zamanla olgunlaşır mı?
Yaşlılık ve Olgunluk bağlantısı,
“Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler” sözünde olduğu gibi midir?
Yoksa “Yaşlı olmak bilge olmak değildir. Eğer gençken aptalsan ve artık yaşlandıysan, sadece yaşlı bir aptal olursun, hepsi bu…” sözünde olduğu gibi midir?
Atatürk hakkında yazdığı kitaplarla tanınan yazar ve işadamı Hanri Benazus, bu konuda şöyle diyor…
“İnsan yalnız yaşadıkları ile değil, yaşadıklarından aldıkları derslerle, edindiği deneyimlerle olgunlaşır. Olgunluk, hoşgörüyü tutkunun önüne koymak, öfkeyi hoşgörüye dönüştürmektir…”
Yazar Peyami Safa da benzer şeyler düşünüyor…
“Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır. Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır…”
Eğer bizlerde dalındaki meyveler gibi olsaydık,
Kolaydı belki de anlamak “olgun” insanı anlamak… Hani…
Güney denizlerinde bazı kabileler, yakın geçmişe kadar yaşlılarını denerlermiş ya…
Her aile kendi yaşlılarını, bir Hindistan cevizi ağacının üstüne çıkarır, sonra da hep birlikte ağacı olanca güçleri ile sallarlarmış. Eğer ağaca çıkardıkları yaşlı, ağaca sıkı sıkıya tutunabiliyor ve düşmüyorsa, daha genç olduğuna, ayak bağı olmayacağına, yaşaması gerektiğine karar veriyorlarmış.
Yok eğer düşmüşse, zaten hükümde infazda verilmiş oluyormuş…
Tıpkı dalından olgunlaşmış meyve toplar gibi…
Ama işte “olgunluk” pek de bu değil…
Şöyle açıklıyor TDK Sözlüğü “olgunluğu”…
“İnsanların bilgi, görgü ve hoşgörü bakımından gereği kadar gelişmiş olma durumu, yetkinlik, Kemal”…
Olgunluk, mecazi anlamda “büyümek” demek olsa da yaşlanmak değildir asla…
Olgunluk, zamanla değil, insana bağlı olarak gelişir. Aşamalı bir şey de değildir, yaşlandıkça artan bilgi fazlalığı da değildir…
O nedenledir ki çok bilgili ama bir o kadar da inatçı, aksi, çekilmez yaşlıyla doludur çevremiz… Reddederler pek çok şeyi, kendi hamlıklarını her şeyin üstünde tutarak…
Olgunluk, içsel bir gelişimdir. İnsanın kendini yetiştirmesi, törpülemesi, bencillikten kurtulmasıdır.
Yaşlılık ve Olgunluk arasında ki farkı şöyle açıklar Hintli mistik düşünür Osho…
“Sadece biçimler değişir ve biçimlerin önemi yoktur. Önemli olan içindekidir. Unutma sen kap değilsin. Sen içeriksin. Biçimler değişir, varlığın aynı kalır. Şayet bazı şeylerin farkındaysan olgunluk gerçekleşecektir…”